Afganistan: Bataklık mı, girdap mı?

Afganistan’ı boydan boya iki defa yürüyen biri olarak, diyebilirim ki, ABD ve NATO güçlerinin (ISAF) Afganistan’da başarılı olabilmesi imkânsızdır. Bunun başlıca sebepleri şunlardır:

Ruslar Afganistan’ı 1979 yılında işgal ettiler. Bu, ülkenin 30 yıldır, belki de dünyanın az ülkesinde eşine rastlanacak şekilde, sıcak savaşa maruz kaldığı manasına gelmektedir. Devletin kurumları deforme olmuş, her anlamdaki altyapı tahrip olmuş ve en önemlisi, bir ülkede siyasi, askeri ve hukuki anlamda bütün ülkeyi idare eden yeknesak ve merkezi tek bir devlet mekanizması olması gerektiği fikri ortadan kalkmıştır. Örneğin Afganistan’daki Türkler yıllar boyunca General Raşit Dostum’a başbakan, cumhurbaşkanı, genelkurmay başkanı, lider, komutan ve en nihai kertedeki meşru iktidar mercii olarak itaat etmişlerdir.

Afganistan’ın coğrafi yapısı zor kullanılarak merkezi bir idare lehine istikrarın sağlanmasını imkân dairesinin dışına çıkarmaktadır. Afganistan’da yaşayan bütün gruplar kendi rızalarıyla merkezi hükümete itaat etmeyi kabul etmedikleri takdirde, bu gruplara zorla hâkimiyet kabul ettirmek neredeyse imkansızdır.

Halihazırda ABD ve diğer yabancı güçlere karşı savaşan gruplar halkla iç içe geçmiş durumdadır. Bir başka ifadeyle, elinde silah tutup savaşmakta olan kişilerin tamamının Afganistan’ın meskun yerlerinde aile, akraba ve kabiledaşları vardır. Savaşan gruplar, halkın dışında, soyut bir varlık değildir. Bunun anlamı ise, savaşın bizzat halka karşı yapılmakta olduğu gerçeğidir. Söz konusu kişiler; terörist, isyancı, gerici, bölücü, Taliban, El-Kaide, hain…vb hangi sıfatla vasıflandırılırsa vasıflandırılsın, bunlar Afganistan içinde yaşayan vatandaşların babası, amcası, ağabeyi, dayısı veya bir yakınıdır. Bu durumda, bu savaşın tamamen bitmesi için sadece askeri değil; ekonomik, sosyal, hukuki, idari ve bütün cihetleriyle ele alınmalıdır.

İran, Rusya ve Çin Afganistan’da istikrarın tesis edilmesini çıkarlarına aykırı telakki etmektedirler. Dolayısıyla, çatışma ve düzensizlik ortamının devam etmesi için ellerinden geleni yapmaktadırlar.

Afganistan’da uluslararası güçlere karşı savaşan gruplar Pakistan’ı kendilerine stratejik derinlik oluşturacak şekilde adeta bir arka bahçe gibi kullanmaktadırlar. Çatışmaların en yoğun olduğu güney bölgesi binlerce kilometre karelik sarp ve geçit vermez dağlarla örtülüdür. Ne Afganistan ve Pakistan arasındaki sınır bölgesi, ne de Afganistan veya Pakistan içinde kalan bölgeler bu iki devletin merkezi hükümetlerince tam anlamıyla kontrol edilememektedir. Ayrıca, Kızıl Ordu ve Afganistan’daki eski komünist rejimin askeri manevralarına karşı mücadelenin de bugünkü durumla paralellik göstermesini hatırlarsak, bölgedeki insanların gerilla savaş kabiliyetlerini ne denli geliştirmiş oldukları kolayca anlaşılacaktır.

Savaşan kitlelerin “İslami terör” şeklinde vasıflandırılması, bu şekildeki yaftalamalardan ciddi anlamda rahatsız olan dünyadaki Müslümanlardan da tepki çekmektedir. Bu da, Uluslararası Terörizmle Savaş propagandaları kapsamında İslamiyeti karalama girişimlerine tepki duyan kesimlerin Afganistan’daki gruplara destek vermesi sonucunu doğurmaktadır.

Ne savaşmakta olan gruplar, ne de sisteme dahil olan gruplar tam manasıyla merkezi hükümete ve ISAF’a güvenmemektedirler. Afganistan’daki grupların bir birlerine veya merkezi hükümete güvenmiyor olmalarının sebebi uzun bir geçmişe dayanmaktadır. Hükümete güvensizlikte bütün kabahatin sadece merkezi idareye ait olduğu iddia edilemez. Afganistan halkının bölünmüşlüğü ve güvensizlik tarihten gelen ve hükümetten önce de mevcut olan bir hakikattir. Dolayısıyla, hükümet ve ISAF’ın mevcudiyet ve faaliyetlerinden bağımsız olarak Afganistan gerçeklerinden kaynaklanan bir güvensizlik ortamı mevcuttur. Bu açıklamalardan sonra şu da ifade edilmelidir ki, nihayetinde yabancı unsurlar işgalci, Karzai hükümeti de bu işgalcilerin başa getirdiği bir iktidardır.

Bütün bu sıralananlara, bir de başta ABD olmak üzere Batılı güçlerin kibir dolu, basiretsiz ve “Ben yaptım, oldu” bir yaklaşımla bölgedeki kültürel, insani, sosyal, demografik, tarihi ve beşeri hususiyetleri tahlil etmeden yürüttükleri siyasetleri de zikretmek gerekmektedir.

Afganistan’da Şimdiki Durum

Afganistan’daki tarihi, coğrafi, kültürel ve yapısal sebeplerden ötürü ABD’nin Afganistan müdahalesinin, başarıya ulaştığından bahsetmek pek de mümkün değildir. Her ne kadar ülke için bazı maddi kazanımları beraberinde getirmiş ve Kabil, Mezar-ı Şerif, Herat gibi şehir merkezlerinde devamlı çatışmalar bertaraf edilmiş olsa da, ülke genelinde istikrar sağlanamamakla birlikte, sivil ölüm sayısı gün geçtikçe artmaktadır.

Afganistan dünyanın en yoksul ülkelerinden biridir, kadın hakları, eğitimi konusunda sorunlar yaşanmaktadır, nüfusun çoğu düzenli elektrik alamamaktadır, doğum sırasında ölen kadın sayısında dünyada ilk sırada yer almaktadır. Afganistan’daki haşhaş üretimi, ülke geleceğini etkileyeck çok hassas bir konudur. Afgan çiftçisinin başlıca geçim kaynağı haşhaş üretimidir. Afganistan çiftçilerine haşhaş yerine başka bir üretim modeli geliştirilmelidir. Haşhaş tarlalarının yakılması, sadece terörü besleyecektir. Zira Afganistan, haşhaş üretiminden yılda 3 milyar dolar gelir sağlamaktadır. Afganistan’ın dünyaya uyuşturucu ihraç eden ülke konumundan çıkması için (a)  mutlaka Afgan tarımı desteklenmeli, Afgan çiftçilerine bedava kredi, tohum ve tarımsal girdiler sağlanmalı ve (b) haşhaştan elde edilen gelir 10 yıl süreyle dünya tarafından ödenmelidir.

NATO’nun Afganistan’da yüklendiği Barış Gücü görevi bugüne kadar ki görevlerinden farklıdır ve Afganistan’da ‘Başarısız olduk’ diyerek çekilmeyecektir. Zira Afganistan, uyuşturucu mafyasınınsa üretim merkezi, dünyanın en yoksul ülkelerinden biri ve merkezi idaresi zayıf olduğundan kökten dincilerin eğitim ve sığınma yeri olabilecektir. Bu sebeple, NATO’nun, Afganistan’dan başarısızlık gerekçesiyle çekilmesi, bu örgütün geleceği ve varlığını tartışılır duruma düşürecektir.

ABD başta olmak üzere, uluslararası kuvvetlerin Afganistan’da yürüttükleri faaliyetler şu şekilde ifade edilebilir: Güvenlik alanında Taliban ve El Kaide’nin eğitim kampları dağıtmak; ulusal askeri ve polis teşkilatın kurulması ve güçlendirilmesi, bölgesel silahsızlandırma, uyuşturucu ile mücadele ve eğitim.

Afganistan dünyada soğuk savaş döneminin bedelini en ağır şekilde ödeyen ülkelerdendir. Eğer bugün Afganistan dünyanın en istikrarsız ülkelerinden biriyse, bundan ABD başta olmak üzere bütün gelişmiş ülkeler manen sorumludur.

NATO’nun Afganistan’da sivil temsilciliğini yapan eski dışişleri bakanı Hikmet Çetin, Afganistan’da sadece askeri müdahaleyle başarılı olmanın mümkün olmadığını, bununla birlikte ekonomik ve sosyal destek yürütülmesi gerektiğini ifade etmiştir. Çok yerinde bir yaklaşımdır.

Afganistan’da sadece dünyanın çeşitli ülkelerinden gelen askerlerin mevcudiyeti ile başarılı olmak mümkün değildir. Askeri tedbirlerin yanında ekonomik ve sosyal destekler de kullanılmalıdır. Ayrıca, idari ve askeri görevini yürütebilmesi için Afganistan hükümetine yardımcı olunmalıdır. Aksi takdirde, uluslararası askeri güçler yıllarca Afganistan’da kalmak zorunda olacaktır.

Afganistan’da, halkın temel ihtiyaçlarını dahi gidermekten yoksun bir devlet var olduğundan, uluslararası kurum ve kuruluşlardan ülkeye yönelik yapılan yardımların halka aktarılmadığı ve başta bürokratlar olmak üzere çeşitli güç odaklarınca paylaşıldığı bir ortamda, ülkenin kalkınması çok zordur.

——-

Serâzât.com’da; sadece Necip YILDIRIM’ın şiir ve makaleleri yer almaktadır. Bütün hakları saklıdır. İzinsiz kopyalanamaz ve neşredilemez.