Büyük bir ön yargıyla yaklaşıyordum. Bakışım bir yerde fotoğrafına düşse gözlerimi çeviriyordum. Yarı çıplak, dövmeli, insanlara yumruk atan, adı suç ve uyuşturucuya karışmış biriydi benim için Mike Tyson. Kavgacı ve küfürbaz bir tipti.
Sonradan İslamiyet’le şereflenmiş bir arkadaşım antrenmana gideceğini, istersem kendisiyle gelebileceğimi söyledi. Boks, güreş, kickboks ve bütün dövüş sporlarının birleşiminden oluşan kuralsız kafes dövüşüyle ilgili bir salondu. Farklı ülkelerden gelmiş yedi milyonluk şehirdeki bir avuç Müslüman gencin hem toplanıp sosyalleştikleri hem de dövüş sporunun çeşitli dallarıyla uğraştıkları bir mekândı.
Hayatımın en zor günlerinden geçtiğim bir döneme rastladı boks sanatıyla tanışmam. Salondaki bir arkadaş eldiven hediye etti, bir diğeri koruyucu malzemeleri tutuşturdu elime. İstemeden ve hiç planlamadan gelişmişti her şey. Bedenen kendimi dövüş sporuyla uğraşacak kadar güçlü kabul etmedim hiçbir zaman. Ama boks torbasını yumruklamak çok iyi gelmişti o günlerde. Beni sırtımdan vuran, yüzüstü bırakan, hakkımdaki iftiralara inanan… ne kadar nâmert varsa, hepsini o boks torbasının şahsında mecâzen de olsa yumruklaya yumruklaya dövüyordum.
İlk günlerde, salondaki gençlerin Mike Tyson videolarını hayranlıkla izlemeleri bende nahoş bir hissiyat uyandırıyordu.
Günler geçtikçe, boks yapmanın bir çift eldiveni eline geçirip yumruk sallamak olmadığını anladım. Ayaklar, eller, kafa, bedenin tamamı ve dahi bütün dikkatinizi aynı anda kontrol etmek zorundasınız. Bir anlık gaflet, rakip yumruğunun suratınızda patlamasına sebep olmakta.
Boks işinde başarılı olmak için sadece kendinize tam hâkim olmanız kifâyet etmiyor. Rakibinizin beden ifadesini, zihninden geçenleri saniyenin bilmem kaçta birinde öncesinden tahmin etmeniz icap ediyor.
Bokstaki beceriksizliğimi ve salondaki arkadaşları müşahede ediyordum. Ağrıdan haftalarca uyutmayan yumrukları yedikçe, etrafımda hareket eden bütün boks eldivenlerini Mike Tyson’un ringdeki hareketleriyle mukayese edince, adamın boks işinde bambaşka bir kumaştan olduğunu iyice idrak ettim.
Aradan yıllar geçti. “yarı çıplak, dövmeli, insanlara yumruk atan, adı suç ve uyuşturucuya karışmış” tipolojisine hep mesafeli ve şüpheci yaklaşmaya devam ettim.
Ta ki Mike Tyson’un birkaç röportajına tamamen tesadüf eseri kulak misafiri olana kadar.
Adam boyundan büyük laflar ediyordu. Benzerine az rastlanacak kadar tesirli ve derindi sözleri.
Annesi fahişeymiş. Biyolojik babasını hiç tanımamış. Üvey babası kadın pazarlayan ve ekseriyetle sokaklarda yaşayan biriymiş. 16 yaşındayken kaybettiği annesi zerre şefkat göstermemiş Mike’a. “Kendisiyle konuşma veya onu tanıma fırsatım hiç olmadı,” diyor ve bu durumun kendisi için “Duygusal ve insani bakımdan yıkıcı” olduğunu ifade ediyor. 13 yaşına kadar 38 suçtan yakalanmış.
Ve nihayet dünyanın gelmiş geçmiş en iyi boksörlerinden olmayı başarmış. Ve Allahü teâlâ’nın inayetiyle İslamiyet’le şereflenmiş, Malik Abdülaziz ismini almış.
“Sen kim oluyorsun da insanları yargılıyorsun? Ne biliyorsun başlarından geçenler hakkında? Orada mıydın? Başkalarına karşı ön yargılı olma hakkını kendinde görecek kadar yüce misin?” dedim kendi kendime.
Bir röportajında “Sizi en çok ne değiştirdi?” sorusuna, “Dört yaşındaki kızımı kaybettim,” diyor. Evimden ayrı yaşadığım yüzlerce günlük gurbetin en acıtan anları kızımın saçlarını öremiyor olmamın yaşattığı acıydı. Onun için bir insan olarak empati kurabiliyordum meşhur boksörle.
Şunu açık ve net olarak müşahede ettim: Çok teknik biliyor olabilirsiniz. Bedenen fevkalade çevik olmak da mesele değil. Boksta, aslolan karşınızdakinin bir insan olduğunu bildiğiniz halde ona yumruk atabilmektir. Biraz sonra dayak atacağı rakibinin bir ailesi ve çocukları olduğunu bildiği için her müsabakadan önce ağladığını söyler Tyson. “Her savaştığın düşmanın değildir. Ve sana her yardım eden dostun değildir. Bunu hayat bana öğretti,” diyor.
Hayatın zor şartları benliğini parçalamış. “Hakkımda kimin ne dediği beni hiç etkilemez. Kimin ne dediğinin hiç ehemmiyeti yok. Hakkımda düşündüklerinden tamamıyla farklı biriyim. Bir Mike var, bir de Tyson. Eşim ve çocuklarım için Mike’ım. Babayım. Ancak burada Tyson’ım. Bunlar iki ayrı kişi. Tyson bir bilinmez. Kimse anlamaz beni. Hiç kimse hislerim, acılarım ve hayatım boyunca yaşadıklarım hakkında hiçbir mülahazaya sahip değil”.
Hiç kimsenin takdir veya tekzibine aldırış etmeden, kimseden bir maddi menfaat beklemeden, şöhret olmak kaygısı olmaksızın İslamiyet’i kabul etmiş. İtikadı, yaşayışı, hatası ve sevabı kendi boynuna elbette. Suç ve ahlaksızlık çukurundan alnının teriyle çıkmayı başarmış.
“Sözü dağdan, bağdan açmayın bana
Baharı ve yazı, gördüm de geldim.”
… şeklindeki mısraları terennüm etse hakkıdır.
Mike Tyson bir de otobiyografi kaleme almış. Onun yerinde olsam, Romalı şair Horatius’un “Neden gülüyorsun? Sadece isimleri degiştir, anlattığım senin hikayen,” cümlesini de kitabıma derc ederdim.
Diğer İçerikler:
Ağlamayı Özledim (Şiir)
Annem… (Kadına… ve anneye bir yazı…)
Mükemmeliyet (Herkes mükemmel olmak ister…)
Seni Özlediğim Kadar (Şiir)
Önyargı ve Mike Tyson (Şampiyon olmak…)
Masal Yıldızı (Şiir)
Serâzât.com’da sadece Necip YILDIRIM’ın şiir ve makaleleri yer almaktadır. Bütün hakları saklıdır. İzinsiz kopyalanamaz ve neşredilemez.