Sükût Edebgâhı

Ağzı açmakla başlar, ben olma iddiası.
Bitmedi, bitmeyecek, var olma iddiası.

Kafa kemikten kazan, hubaptan bir kapak var.
Kaldık bir hapşırmaya: Havadan tek ramak var.

Suskunluk, hayâsından; beyân etmedi ismi:
Habbe nefes tutmazsa, olur mu ayna cismi?

Boşa tüketme nefes, bitmesin mahdut oklar.
Habbe suskunken diri, dudak açarsa patlar.

Sürmeden okur ârif, açık görüşlü gözü.
Maşuku görmeyince, kara kan ağlar gözü.

Evham penceresinde, titreyen bir mum gördüm.
Fânus oldu hayalim, delik deşik ağ ördüm.

Devede kervan çanı, bir tokmak gizlemiştir.
Hani bir söz ki dilin; tokatı yememiştir?

Bu mahfilin harfine, yoktu nispetim güya
Suskunca inşa ettim, yeni mânâlar ihya.

O Hüsnün belagati, sessize lisan verdi.
Sessiz açılan eller, dile getirdi derdi.

Avuca koydum sözü, uzattım gökyüzüne.
Bin kelimelik gülle, damlattım gül yüzüne.

Gönül nûru istersen, sallama dudak burda.
Muma etek sallayan, karanlıktadır burda.

Sessizlik bülbül dili, lisan bilen gül hani?
Sükût ârifler sözü; beyân bilen dil hani?

Kıl ve kılcal damarda; güler, tebessüm eder.
Ta sessizlik dibinde; şûhluk terennüm eder.

Parmak ucunda yürü; bu temkin sükût ister
Ey fırsattan bîhaber, bu şahin sukut ister.

Bu şişeden ses çıkmaz, ibrik kırılmadıkça!
Bu tütsüden ses çıkmaz; ateş yakılmadıkça!

Şayet kaybolacaksa, karınca kanatlanır.
Kuyudan çıkacaksa, halat içe dolanır.

Bir harf-i hamûş gibi; dil gurbet şişesinde.
Ferahlık bir başkadır, dar uzlet köşesinde.

Ne çıkar suskun olsam, susmaz âheng-i cünun.
Bu Mecnun Leyla ile; yetinmez, olmaz memnun.

Bu ilim iki hece; susmakta agâh olmak.
Bu esrarda anahtar; bekâda fenâ olmak.

Gâfil olma ey edep! Sustuksa hayâdandır.
Külübeler gıcırdar, sessiz evler sağlamdır.

Damga damga bağlandı; bu dudak neler doldu.
Boğum boğum bağlandı, boş kamış şeker doldu.

Ek sîneye sözleri, taşsın nazardan güller.
Tohum ek nefeslere, çıksın mezardan güller.

Sükûttan edepgâhta; dâvet aldık halvetten.
Beklerken hayalinde; haber aldık avdetten

Suskunluk tahsilinde; yüksek ilim gerekmez.
Harfsizdir bu müderris, hiç tekellüm gerekmez.

Bezm-i visal-i aşk: ışık sönmeyen oda.
Işığın sönmesiyle, edep sönmeyen oda.

Almayın suskunluğu; derd-i aşk nevâsıdır.
Sessizce çekiyor “ah”; reng-i eşk sedâsıdır.

Sükût edebgâhından, aldım emânet kulak
Bir şûh mâşuke duydum, almaz o mizah kulak.

——-

Serâzât.com’da; sadece Necip YILDIRIM’ın şiir ve makaleleri yer almaktadır. Bütün hakları saklıdır. İzinsiz kopyalanamaz ve neşredilemez.