Bir dostum “Rusya ve Ukrayna hakkında neden bir kelime etmiyorsun? Onların lisanını, kültür ve tarihini biliyorsun. Otuz yıldan beri o coğrafyaya gidip geliyorsun,” şeklinde bir serzenişini dile getirdi.
Ukrayna’daki savaş hakkında TV ekranlarında ve gazete sayfalarında yazılıp çizilenlerden tamamen farklı bir kategoride düşünmekte olduğum için bu hususta yazmaktan imtina ettim bugüne kadar.
Daniel Defoe’un sevdiğim bir sözü var: “Hakikati bulan, başkaları farklı düşünüyorlar diye onu haykırmaktan çekiniyorsa hem budala hem de alçaktır. Bir adamın “benden başka herkes aldanıyor” demesi güç şüphesiz ama sahiden herkes aldanıyorsa o ne yapsın?”
Defoe’un kallâvî sözlerine muhatap olacak kadar büyük bir keşif yapmış değilim. Başkaları tarafından da paylaşılan, ancak gündelik haberlerin tozu dumanı içinde kaybolan bir kanaat paylaşmaktayım.
İşin “Acebdür hâl-i âlem bilmeyen söyler bilen söyler,” kısmına girmeden savaş hakkında düşüncelerimi dile getireyim müsaadenizle:
Bu savaş bizler için muazzam derecede mühim dersler ihtiva etmektedir. Bize haykırdığı öğütlerden gafil kalırsak, tarih bizi affetmeyecektir.
Rusya’nın Ukrayna’dan, Ukrayna’nın da Rusya’dan ayrı bir tarihi yoktur. On dördüncü yüzyıla kadar, Rus denilince bugünkü Kiev merkezli bir halk anlaşılır. Moskova tarafı daha sonraki dönemde tarih sahnesindeki yerini almıştır. Çocuklarına aynı tarihi okutmak, aynı kahramanları sevdirmek zorundadırlar.
Edebiyatları aynıdır. Ukrayna’nın Poltava şehrinde dünyaya gelen Nikolay Gogol, Petersburg’daki Neva Bulvarı hakkında muhteşem bir hikâye yazmıştır. Rusların en büyük şairi kabul edilen Aleksandr Puşkin, Poltava hakkında şiir yazmıştır. Ukraynalılar, Gogol külliyatından Neva Bulvarı hikayesini çıkaracaklar mıdır? Ruslar Puşkin divanından Poltava şiirinin olduğu sayfayı koparacaklar mıdır şimdi? Bu pirincin taşını nasıl ayıklayacaksınız?
Dinleri değil, mezhepleri aynıdır! Vaftiz şekilleri, cenaze merasimleri, azizleri, yortuları… akideleri aynıdır.
Kültürleri aynıdır. Sovyet tavarişliğinden (yoldaş), Ortodoks kardeşliğinden çok daha eskiye dayanır. Mesela kilise istibdadına meydan okuyan, politbüro zulmüne rağmen gizli saklı kutlanarak günümüze kadar ulaşan İvan Kupala ananesinin/geleneğinin kökleri ta paganizme dayanır.
Her iki toplumun değil damarlarında dolaşan kan, kemiklerini dolduran ilik dahi aynıdır. Eskilerin tabiriyle ‘gayr-i kâbil-i tecziye’dir: Rusya ve Ukraynalılar, suda çözülmüş şeker misali tecziye kabul etmeyecek şekilde birbirlerinde erimiş vaziyettedirler! Bu minvalde anlatılacaklar ansiklopedi olur, söz yine bitmez.
Rusya ile Ukrayna’nın savaşması, Türkiye ile Azerbaycan’ın savaşmasına benzer. İstanbul’un Ankara’ya saldırması düşünülebilir mi? Bursa’nın Konya’yla savaşmasına kim ihtimal verebilir!
Mümkün olmayan oldu. Ve Rusya Federasyonu Ukrayna’ya saldırdı.
Elçiliklerin de destek ve teşvikiyle, yüzlerce sivil, yarı sivil ve resmi kurum ve kuruluşun enstitü, konsil, dernek, hayır kuruluşu, STK, eğitim kurumu ve binbir kisve altında bölgede faaliyet gösterdiğini bilmeyen mi vardır? Ukrayna, Belarus ve Rusya’nın devâsa topraklarının, yer altı ve yer üstü zenginlikleri üzerinde kimse strateji geliştirmemiş midir sizce? Rusya’da halk ayaklanmaları başlatıp ülkenin boynuna tasma takmaya çalışan mihrakları siz hiç işitmediniz mi?
Birincisi, rakibiniz ve hatta düşmanınız dahi olsa, komşularınızın üstünde bazı oyunlar oynanıyorsa durup düşüneceksiniz. “Gülme komşuna, gelir başına!” demiş atalarımız. Üstelik, Türk dünyasının, Müslüman âleminin birlik olmasından, acı ve ıstıraplara birlikte göğüs germelerinden dem vuruyorsanız, “Böl-Parçala-Yönet” oyununun hiçbir şekline eyvallah etmeyeceksiniz.
Rus veya Ukraynalı bir şair olsaydım, halklarımın birbirine düşman edildiklerine kahrolur “Durun kalabalıklar! Bu cadde çıkmaz sokak!” diye haykırırdım. Mütefekkir olsaydım, büyük oyunu tertipleyen eldivenlerin içindeki elleri teşhis etme gayreti içine girerdim.
Bu coğrafyada yaşayan her şerefli fert, Rusya ve Ukrayna içinde yaşayan Taras Bulba’lara, Rodion Raskolnikov’lara “Kendinize gelin beyler!” diye nida ederdi. Tıpkı Türk diplomatlarının muvaffakiyetle yaptıkları gibi.
Ukrayna’daki savaş, kanlı bir tiyatrodan ibarettir.
Tarafların mühimmat ve teçhizatından, harp meydanındaki günlük ilerleme ve/veya gerilemelerinden elbette ki bahsedilebilir. Ancak ‘romantik telakki edilme’ riskine rağmen resmin sosyal röntgenini çekmeye mecburuz.
Bolşevik Devrimiyle başa gelen komünistler, Ukraynalıların örf, tarih ve mukaddesatıyla bağlarını kopardılar. O kadar ileri gittiler ki neredeyse alfabe devrimi yapacaklardı. Mütedeyyin “Pravaslava” fertlerin içini boşaltıp yerine tavarişliği getirdiler. 1991 yılına kadar, halkların kardeşliği [drujba narodov] ve fertlerin yoldaşlığı iyice dejenere olmuştu.
1991 yılından sonra dünyaya gelen nesiller hiçbir değerler hiyerarşisine sahip değillerdi! Ne Pravaslavalık vardı ne de tavarişlikten eser kalmıştı. Yeni şeyler yazılmayı bekleyen bembeyaz kağıt gibiydiler.
Ve bu içler acısı vaziyeti tarihin sunduğu en büyük fırsat kabul edip sonuna kadar istifade etmeyi ihmal etmeyecek mihraklar harekete geçti. Öğrenci değişimi, kültürel faaliyetler, konser… ve binlerce başka usulle o bembeyaz kağıtlara yeni nakışlar resmedildi.
Bazı ahmaklar savaşın Rusya’nın Ukrayna’ya “saldırmasıyla” başladığını vehmederler. Ukrayna insanlık tarihinde eşine az rastlanacak “casuslar savaşına” sahne oldu bağımsızlıktan sonra. O kısım bizim ihtisas sahamız olmadığı için kalem oynatmayalım.
Akıl almaz kültürel cinayetler işlendi Ukrayna’da. Tarih yeniden yazdırıldı. Bütün kahramanlar sıfırdan ele alındı. Kimlik, aidiyet ve hafızaya yeni şekiller verildi. Ve nesillere yeni rüyalar gördürüldü.
Kim kaçırabilir bakışlarını Avrupa Birliği’nin hak ve hürriyet mücevherlerinden taktığı gerdanlığın cazibesinden! İçinde bulunduğu hayatın boğucu hakikatlerinden bunalıp kafasını gökyüzüne çevirerek Hollywood yıldızlarını temaşa etmeyecek kaç yiğit biliyorsunuz? Kaç ebeveyn tanıdınız evlatlarını Marvel kahramanlarına hayran olmaktan men edebilen?
Onun için Yahudi asıllı bir komedyeni Cumhurbaşkanı seçtikleri için Ukraynalı yeni nesilleri suçlamaya hakkımız yok! Zira ahlaki çöküş ve ailenin parçalanmasından; cinsiyetsiz toplum ve erkeklerin hamile kalmasına kadar, çok daha mühim noktalar var dikkatimizi çevirmemiz gereken.
Ukrayna elden gidiyordu!
Bizde, Rus denilince sadece Rusya Federasyonu’nda yaşayan Ruslar anlaşılır. Galat-ı meşhurdur! “Rus” bir halkın adıdır. Sadece Rusya Federasyonu’nda değil; Ukrayna, Belarus ve diğer çeşitli ülkelerde yaşarlar.
Rus’tan Kiev koparılırsa, kalbi sökülmüş demek olur. Cesettir artık.
Moskova’dakiler haramilerin bedenlerinden ruhlarını çalmakta olduklarına seyirci kalamadılar.
Ve oyuna geldiler. Veya hassasiyetleri kaşındı ve oyuna getirildiler. Kaygı, tepki ve hassasiyet meşruydu. Kaba kuvvet kullanmakla, haklıyken haksız vaziyete düştüler. Ve beşikteki kardeşlerini onlardan koparmaya gelen bebek hırsızlarının ekmeğine yağ sürdüler. Mesafe soktular kendileriyle öz kardeşleri arasına.
Bu savaş bizler için muazzam derecede mühim dersler ihtiva etmektedir. Bu savaşın bize haykırdığı öğütlerden gafil kalırsak, tarih bizi affetmeyecektir:
Kanlı tiyatronun perde arkasında kimler var, bilmiyorum. Ancak perde arkasındakilere danışmanlık hizmeti sağlayanın bizatihi şeytan olduğu hususunda zerrece şüphem bulunmamaktadır.
Diğer İçerikler:
Ağlamayı Özledim (Şiir)
Annem… (Kadına… ve anneye bir yazı…)
Mükemmeliyet (Herkes mükemmel olmak ister…)
Seni Özlediğim Kadar (Şiir)
Önyargı ve Mike Tyson (Şampiyon olmak…)
Masal Yıldızı (Şiir)
Serâzât.com’da sadece Necip YILDIRIM’ın şiir ve makaleleri yer almaktadır. Bütün hakları saklıdır. İzinsiz kopyalanamaz ve neşredilemez.