Hocasının atının ayağından sıçrayan çamura hürmet eden büyük sultanlar da gördün, bu kıymetli ecdadı inkâr edip onların yaptığı muhteşem eserleri ahır yapanları da.
Karun mesabesinde zenginleri de gördün; gönülleri boş, içinde vatan, millet, bayrak ve din sevgisi olup da yamalı elbiselileri de.
Yüzüne edepten bakılmayacak muhterem zatları da gördün, suratına tükürmeye değmeyecek zavallı insanları da.
Ah İstanbul ah! Hep iyilere sabrettin, kötülere şükrettin, beterin beteri var diye.
Var oluşundan beri nice zaferlere ve umarsız ihanetlere şahit oldun. Hepsini bağrına bastın. Şehit olana kabir, zelil olana çukur oldun.
Çok kederli günler de yaşadın lakin toprağından kan ve gözyaşı fışkırırken bile kaybetmedin vakarından hiçbir şey.
O kutlu gün gelip çatınca kapına ve içeri girince medeniyetin gerçek saltanatı, etrafını çeviren sular kadar sevinç gözyaşı döktün sen. Bu sevinci ve bahtiyarlığı hak ederek yıllarca nesilden nesile yaşattın bu mutluluğu.
Acıkana sabahları Eminönü’nde çıtır simitleri şefkatle ikram ederken, öğleden sonra balık ekmekle avuttun nefisleri. Susayanlar kana kana içti Eyüp Sultan’da zemzem mesabesindeki suyundan. Yedi tepende yedi menkıbe ile gezdi insanlar, kiminin gözü buğulu ve kalbi incelerek. Ama hep şu çığlığı duydular hepsi: Benim sahip çıktığım ve bağrıma bastığım kadar yeni nesiller de sahip çıkıp bağrına bassınlar beni. Bu çığlık, onu İstanbul yapan ve onun her sokağına bir sır ve hatıra saklayan ecdadımızın hakkı ve isteğidir aslında.
Kimine analık babalık, kimine de kardeşlik ve yârenlik yapan bu şehr-i İstanbul’un artık, “Ben neler gördüm?” diye hayıflanmaktan kurtulması ancak ona sahip çıkacak nesillerle muhatap olmasını sağlamaktan geçer.
Bütün dünyada parmakla gösterilen, üzerine şer planlar yapılan, birçok kültür ve medeniyete ev sahipliği yapmış bu şehir, gerçek sahiplerinin himayesinde mutlu olmayı hak etmektedir. Bu hakkı da ancak bu şehrin her sokağına saklanmış sır ve hatıralara vâkıf olan, asil ve asıl kültür ahlakıyla yetişmiş yeni nesiller verebilir.
“Ben neler gördüm?” diye hayıflanma artık İstanbul! Senin omuzunda ağlayıp kollarında mutlu olan, acıkınca simidin ve ekmeğinle doyan, susayınca hem bedenini hem de ruhunu susuzluktan kurtaran vefalı bir neslin çocukları var artık. Senin yedi tepende onlar gezecek ve gezdirecek. Dilden dile onlar anlatacak seni ve seni İstanbul yapanları. Asırlardır anlatılan ne kadar iyi ve kötü hatıra var olduysa asırlar sonra da anlatılacak. Bütün iyi şeylere vefa, beka ve sadakati de ekleyip kendi kültürüne, medeniyetine, şehrine ve en mühimi İstanbul’una sahip çıkacaktır.
——-
Serâzât.com’da yayınlanan yazı ve şiirlerin fikrî hakları ilgili yazar ve şairlere aittir. Bütün hakları saklıdır. İzinsiz kopyalanamaz.