PsikolojiKitap

Prokrastineyşın : Savsaklama ile mücadele – Dr. Timothy A. Pychyl

Procrastination/prokrastineyşın: erteleme, oyalama, savsaklama anlamına gelmektedir.

Savsaklama nefsin en tatlı görünen silahıdır. Küfre itmez direkt, günah işletmez ilk başlarda. Küçük küçük dokunur hissetmezsiniz bile. Bu dokunmalar hep küçük hissettirir. Çünkü her savsakladığınızda haklılığınızı kabul ettirir size. Beyin ise enerjisini bir işe harcamaktansa hayatta kalma fonksiyonlarına harcamaya yeğler. Her savsakladığınızda o işi o an yapmayacak olmanın getirdiği anlık bahtiyarlık beynimizde dopamin seviyesini yükseltir. Her savsakladığımızda oluşan bu dopamin zamanla dopamin bağımlılığına dönüşür. O yüzden bazen işimiz ne kadar acil olursa olsun veya son ana kadar ertelenmiş olursa olsun içten içe tekrar erteleme ihtiyacı duyarız, çünkü beynimiz o dopamine muhtaç hale gelmiştir. Daha sonralarda ise bu kronik savsaklama hastalığı, ilk vücudumuza nüks edip bağışıklık sisteminin zayıflamasına, stresin artmasına sebep olur. Erinmeye yani tembelliğe dönüşen bu kronik savsaklama, insanda bir huy haline geldiği vakit, insan, kendisinden nefret etmeye ve toplum içinde de saygınlığının azaldığını hissetmeye başlar. Saatin pili bittiğinde iş görmez olur durur. İnsan da böyledir. İlerlemeye, çalışmaya devam etmedikçe durur ve diğer insanların gözünden düşer, değersizleşir.

Yazarın kitapta bahsettiği “savsaklama” bilerek ve isteyerek yapılan savsaklamalardır. Bir annenin gün içinde yaptığı planı çocukları hasta olduğu için ertelemek zorunda kalması savsaklamaya değil mecburi ertelemeye girmektedir. Lakin şahsımızı kandırmamalı dürüst olmalıyız. Bu da yazarımızın bize kitapta ilk başta dediğidir.

Yazar savsaklamanın sebeplerini ve kaçınmanın yollarını kitap boyunca farklı misallerle çok iyi izah etmiş.

Hülasa olarak birkaç şeyi burada belirtmek isterim :

1- İzzeti nefsi koruma isteği.

Yazmak istediğiniz bir yazıyı son güne bırakmanızın sebebi aslında kendinize olan itibarınızı korumak istediğiniz içindir. Kitaptaki örneği inceleyerek bunu ele alalım :

“Diyelimki 100 metrelik bir koşu yarışına katıldınız. Rakipleriniz ile fiziksel güçleriniz, tecrübeniz vb. herşeyiniz aynı. Lakin siz ayaklarınıza ağırlık takarak koşmaya karar veriyorsunuz. Eğer yarışmayı kaybederseniz ayağınızdaki ağırlıktan dolayı kaybetmiş olacaksınız. Kazanırsanız muhteşem bir başarı elde etmiş olacaksınız, çünkü rakiplerinizi ayağınızdaki ağırlığa rağmen geçtiniz, bu da izzeti nefsinizi yani kendinize olan itibarınızı tavan yaptırdı.”

Şimdi makale örneğimize bakalım. Siz makaleyi küçümseyip bile isteye savsakladığınızda aslında ayağınıza ağırlık takmış oldunuz ve son güne geldiğinizde yazamazsanız suçlanacak şey bu işin daha önceden başlanması gerektiği ve yetişmeyeceği, yani şahsınız değilsiniz. Eğer makaleyi yetiştirebilirseniz muazzam bir iş yapmış olacak ve bir sonraki makalenizde de aynı şekilde son ana bıraksanız bile yetiştirebildiğinizi farkedeceksiniz. Bu da şahsınıza olan saygınızı arttıracak ama savsaklama davranışınızı kalıcı hale getirecek.

2- Zamanda ileriye sıçrama

Şuanki yapmak zorunda olacağınız işi yapmamanız için beyniniz, size binbir oyun oynamakta, karamsarlık, depresiflik, kaygı gibi hissedebileceğiniz en kötü duyguları yoğun bir şekilde size pompalamaktadır. Bunun için yazarımızın önerdiği taktik o an savsaklayacağınız işi yarın da başına oturacağınızı bilmek, yarın da aynı duyguları yaşayacağınızı kendinize inandırmaktır. Ayrıca bu işi yapmak için duygu durumunuzun iyi olması gerekmediğini hatırlatmaktır.

3- Sadece başlamak

Yazar sadece başlamanın bir işi bitirmekte en mühim rol olduğunu belirtmiş. Lakin buradaki başlamak Nike’ın sloganı gibi “Just Do It (Yap gitsin)” değil sadece başlamaktır. Ve bunu her seferinde yapmaktır. İsterseniz yazacağınız yazının sonunu, ara kısmını, başlığını dahi olsa yazmaktır.

Yazarımız Dr. Pychyl, bu basit gibi görününen ve bir saatte bitebilecek bu kitabının arkasında 30 senelik bir araştırma mevcut olduğunu yazmıştır. 1995 yılında başlattığı Carleton Üniversitesi Savsaklama Davranışı Araştırma Grubu’nun başında insanların neden ertelediğine, bunun ne gibi zararlara yol açtığına, nasıl önlemler alınabileceğine dair çalışmalar yapmış. Bu kitabının haricinde iprocrastinate adlı bir podcast ve çalışmalarını yayınladığı en ünlü psikoloji dergilerden birisi olan Psychology Today’de “Don’t Delay” başlığı altında çalışmalarını paylaşmaktadır.

Psikologların ve yazarların bu gayretli çalışmalarına rağmen toplumumuz daha kötüye gitmekte ve sanki psikologların, yazarların yazılarının, çalışmalarının karşılığını alamamakta olduğumuzu görmekteyiz. Çünkü Prokrastineyşın kitabını okuyan birinden iş yerindeki işlerini savsaklamamasını bekleriz. Atomik Alışkanlıklar kitabını okuyan birisinin, hayatında yaptığı küçük rutinlerle iradesini ve hayatının düzenini kontrol altına aldığını görmek isteriz. Ferrarisini Satan Bilge kitabını okuyan birinden ruhaniyetinin yükselmesini bekleriz. Psikoloğa giden her şahsın davranışlarını düzeltmesini umarız.

Elbette psikologların ve yazarların yazdıkları bu yazılara uyabilenler vardır lakin bu kadar çok satan, okunan, dinlenen kitaplardan daha çok kişiye tesir etmesini, her okuyanın faidelenmesini bekleriz. Bunu istememizin altında yatan sebep davranışlarımızı değiştirebilmek adına kendimizi tamamen yazarın kollarına bırakmamızdır. Kendimizi eğri ve bilenmesi gereken bir kılıç, onu da bir demirci olarak görür ve ondan bizi eğip bükerek, döğerek düşmana yani nefsimize karşı savaşacak bir kılıç haline getirmesini umarız.

Lakin yazarımızın sözleri, stratejileri, uygulamaları sadece şan, şöhret veya para kazanma arzusu ile yazılmış ise ve kazanmak istediğimiz huylar yazarda yoksa hiçbir sözü bizlere tesir etmez. İslam alimleri bunu tek bir söz ile çok güzel açıklamışlardır. “Kelam mütekellimin sıfatı olmazsa samiine tesir etmez.”.  Yani sözü söyleyenin, tavsiye verenin sözleri şahsında bulunmuyor ise aktardığı kişiye bir yararı olmaz. İslam alimlerinin yazdığı kitaplar incelediğimizde ise hiçbir para kazanma arzusu içinde olmadığı, şöhret kazanma gayesinde bulunmadığı için okuyanlara tesir ettiğini görmekteyiz. Biyografilerine, hatıralarına bakıldığında ise en güzel vasıfları taşımakta olduklarını görmekteyiz. Örneğin hayırlı işin çabuk yapılması gerektiğini bilen ve Peygamber Efendimizin “Yarın yaparım diyen, helak oldu, ziyan etti” hadis-i şerifini hayatının merkezi haline getirmiş ve bunlar üzerinde kitaplar yazmış bir islam alimin hatırasından bir kesitine göz atalım :

Bir gece talabenin kapısı gece 2 sıralarında çalınır. Telaşla kapıyı açan talebe şaşkınlık içinde hocasını karşısında görür. Hocası yeni basılacak kitaplara ilave edilmesi gereken bir husus olduğunu söyler. Talebe ise içinden gayri ihtiyari bunun sabah olmasa daha iyi olmaz mıydı bu kadar acele etmeye ne lüzum var diye düşünürken hocası “Sabah çıkacağımızı kim bilebilir?” diyerek bizlere hayırlı işin hemen yapılması gerektiğini ve tesvif yapılmaması gerektiğini anlatır.

Elbetteki Dr. Pychyl’in bu çalışması, gayrimüslim olduğu için göz ardı edilemez. Hiçbir ilm adamı gayrimüslim dahi olsa hakir görülemez, üstüne üstlük hürmet edilir çünkü dinimiz böyle emretmiştir. Lakin yazdıkları yazılar okuyanlara tesir etmesine gelince onların o yaldızlı yazıları henüz daha kırılmamış bir cevize benzer. İçindeki cevizden faydalanmayı bekleriz. Yağlı ve lezzetli olmasını umarız. Bir hevesle cevizi kırdığınızda içinden çıkan ceviz ya kurumuş, siyahlaşmış bir ceviz olmakta veya yediğinizde ben bunu yemeseydim de ruhaniyetimde herhangi bir bahtiyarlık olmazdı hissiyatını vermekte. Bunun sebebi ne cevizin kendisinde ne de yiyendedir. Asıl sorun cevizi size yağlı ve güzel kisvesi altında satandır. Yani yazardadır.  

Lakin günümüz çağında gerekse kaynaklara ulaşım gerekse dili Türkçe olmasına rağmen anlayamadığımız İslam alimlerinin yaptıkları bu çalışmalar biz müslümanlar tarafından unutulmuş/unutturulmuştur ve gayrimüslimler tarafından “kişisel gelişim” kisvesi altında ısıtılıp tekrar önümüze sunulmuştur. İslam alimlerinin gecelerini gündüzlerine katarak, müslümanların daha huzurlu yaşama, toplumun ferahı için yazdıkları kitaplardan bir kaçı şu şekildedir. Ahlak-ı Alai (Ali bin Emirullah), Berika (Muhammed Hadimi), Ahlak-ı Celali (Cellaüddin-i Muhammed Devani), Ahlak-i Muhsini (Hiratlı Hüseyn Vaız-ı Kaşif), Ahlak-i Nasari (Nasiruiddin-i Muhammed Tusini), ve bu kitapların önemli kısımlarının günümüz türkçesiyle hülasa bir şekilde yazılmış olan İslam Ahlakı (Hüseyin Hilmi Işık)’dır. Bu kitaplarda alimler atomdan, nefse, nefsden ruhaniyete misallerle, sebepler ve bu yazıda bahsedilen savsaklama gibi hastalıkların nasıl üstesinden gelinebileceğini açık bir şekilde yazmışlardır.

Alimlerin ve günümüz psikologlarının ruhaniyetimizi geliştirmek adına yazdıkları, önerdikleri metotlara bir göz atalım.

  1. Psikologların irade terbiyesine karşı en çok önerdikleri methodlardan birisi günlük yazmaktır. Gün içindeki durumlara karşı nasıl tepki verdiğinizi ve iradenizi güçlendirmek adına yapılan çalışmadır. İslam alimleri ise her müslümanın gece yatmadan önce kendisini hesaba çekmesini söylemektedir. Ayrıca buna ekleme yaparak günlük olarak yaptığımız bu terbiye zamanla 6 saatte bire, yarım saate, ve anlık kontrole kadar gitmekte ve irademizi güçlendirmekte haramlardan kaçınmaktan, nefsimizle savaşmakta nasıl başarılı olacağımızı söylemektedir.
  2. Çok satan kitaplardan birisi olan “Atomik Alışkanlıklar” kitabında ise günlük küçük rutinlerimizin zamanla bizi düzelteceğine diğer işlerimizi de yoluna koyacağını söylemektedir. İslam alimleri bunu günlük rutinlerimizden birisi olan namazların tam ve doğru kılınması sonucunda hayatımızın diğer alanlarında da düzelmeler olacağını söylemektedir.
  3. “Ferrarisini Satan Bilge” kitabında ise bir adamın varlıklarını satıp, bahtiyar olmak adına yaptığı yolculuğu anlatmaktadır. Halbuki islam alimleri zenginlik içinde dahi nasıl mesut bir ruhaniyet içinde olacağımızı bize söylemektedir.

Yukarıdaki sayılı misaller haricinde binlerce daha misaller verilebilir. Kişisel gelişim adı altında satılan, sanki insanoğlunun bu sorunlar ile daha önce hiç karşılaşmamış modern hayatımızda ilk defa karşılaşıyor gibi davranmaları gülünç bir durumdur. Sebep-sonuç ilişkilerinin benzerlliğine bakıldığında da yapılan çalışmalarının kaynaklarının ise islam alimlerinin yazdığı ruhaniyet kitaplarından alındığı aşikadır.

——-

Serâzât.com’da yayınlanan yazı ve şiirlerin fikrî hakları ilgili yazar ve şairlere aittir. Bütün hakları saklıdır. İzinsiz kopyalanamaz.

Fahri Kaan USLU

Mühendis. Araştırmacı. Müteşebbis. Hayalperest. Tabiatsever. Kitapkurdu

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu