Evet yine oradayım! Talebe mi turist mi olduğumu sorguladığım yerdeyim. Başım mahcup bir şekilde önde. Utanmaktan ateşimin yükselip, kalbimin sıkıştığı yerdeyim. Anlayamadığım eserler arasındayım. Büyük ustaların karşısındayım. Kitaplar ile aramda bir metre, yazarlar ile aramda ise uçurumlar var. Haddim olmadan o usta kalemlerin yazdıklarına bakıyorum. Talebeyim ben. Dedim size. Noksan benim edebim. İğreniyorlar benden.
Burası bir kütüphane. Sağı solu kitap… Avazım çıktığı kadar bağırdığım yer burası. Duyarlar mı ki bu kitaplar beni? Dedikleri gibi ölü değillerdir belki bu kitaplardaki kelimeler. Sahiden beni de kabul ederler mi yanlarına? Seller gibi alıp götürebilirler mi bu cehaletimi?
İşitseler ne yazar! Cevap verseler ne çare! Ben onları anlayamadıktan sonra. Tesir etmez o cümleler bana, ben kelimenin manaları içinde boğuşurken. Bir bildiğim dil var, o da cehennem lisanı.
Yine karamsar düşünceler içinde boğuşup kendime söverken farkına vardım suçun bende olmadığını. Suç bende değildi. Sebebi ben değildim bu cahilliğimin. Suç, beni bu hale getirenlerdeydi. Bana bu eserleri unutturanlardaydı. Bana üniversite imtihanında bunlar yok diyenlerdi. Beni böyle düşündürenlerin utanması gerekirdi, benim değil.
Evet intikamımı almalıydım onlardan. Nasıl yapacaktım ben bunu? Boğazlarını mı sıkacaktım? Silah mı çekecektim? Bunlara ne gücüm yeterdi ne de noksan edebim.
Önemli olan ateşi söndürmek değildi. Tarafımı belli etmekti. Bunu anlatmıyor muydu zaten Hazret-i İbrahim aleyhisselam kıssasındaki karınca ile yılanın hikayesi?
Kitaplarla arama duvarlar ören, beni uydurukça zindanına kapatıp yazarlarla münasebetime mâni olan taraf, modern hayatın hızlı olduğundan eskiden kullanılan kelimelerin artık bir manası olmadığından bahsediyor. Hiç şüphe etmeden karşılarına geçmeliyim onların. Şayet bir an bile düşünüp karşılarına geçmeye korkarsam turist suretinde bir yılan; hiç korkmadan dimdik bir şekilde elimden geldiğince onlara boyun eğmezsem talebe suretinde bir karınca olurum.
Ne körüklüyordu bu ateşi? Kimdi bu ateşi başlatan? Hiçbir önemi yoktu bu soruların artık. Ateş oradaydı ve acilen söndürülmesi gerekiyordu. Ne yapacaktım bu ateşin sönmesi için? Yağmur olup yağacak mıydım? Sel olup söndürecek miydim? İkisi de olamazdım! Tek çarem kaldı geriye: Karınca, yani talebe olmak…
Okuyacaktım. Daha çok okuyacaktım. Daha çok yazacaktım. Silgimi bu sefer sadece, hatalarımı değil ne idüğü belirsiz, yazarlarla arama uçurumlar koyan uydurukça kelimeleri silmek için de kullanacaktım. Ele geçiremeyeceklerdi beni.
Bakmayın yazacağım dediğime.
O karıncanın ağzımdaki bir damla bile değil yazılarım.
Ama pes edemezdim. Etmemeliydim.
Edemezdim…
………………………………………………
Serâzât.com’da yayınlanan yazı ve şiirlerin fikrî hakları ilgili yazar ve şairlere aittir. Bütün hakları saklıdır. İzinsiz kopyalanamaz.
Niye sadeleştirdiniz yazısının devamı sanki .. Pes edilmemeli …