Zaman su gibi akıp gidiyordu. Duruşma günü gelip çatmıştı. Duruşmaya sadece sanık gelmişti. Müştekiye davet gittiği halde gelmemişti.
Sanık, savcılıkta verdiği ifadeyi aynen tekrar etti. Kendisine dosyaya gelen ve müştekinin sol gözünün bu müessir fiil nedeniyle kör olduğuna ilişkin doktor raporu okundu. Soruldu;
-Böyle bir şey mümkün değildir. Ben tokat vurmadım, sadece itişip kakıştık.
Yanında vekili olarak genç bir avukat vardı. Başkan genç avukata diyecekleri olup olmadığını sordu; Genç avukat,
– Müvekkilimin beyanlarına aynen katılıyorum. Yüklenen suçu kabul etmek mümkün değildir. Müştekinin yüzünde iz dahi bırakmayan, iş ve gücüne engel teşkil etmeyen bir müessir fiil nedeniyle gözünün kör olması mümkün değildir. Dosyaya gelen bu raporla ilgili şüphelerimiz vardır. Bu rapor doğruyu yansıtmamaktadır. Bu nedenle müştekinin tüm tetkik, müşahede ve tedavi evraklarının celbedilerek dosyanın Müşteki ile birlikte Adli tıp kurumunun ilgili ihtisas dairesine gönderilerek bir tokatla gözünün kör olmasının tıbben mümkün olup olmadığının tespitinin istenmesine, müştekinin davetiye ile gelmemesi nedeniyle bu defa ihzaren celbedilmesine karar verilmesini talep ederiz.
Ağır Ceza Başkanı Savcıdan mütalaasını sordu. Savcı da sanık vekilinin talepleri doğrultusunda karar verilmesini talep etti. Başkan solunda ve sağında oturan hâkim üyelerle gizli müzakereden sonra, Kâtibe;
-Yaz kızım. Gereği düşünüldü;
1- Müştekinin mevcuden mahkememizde hazır bulundurulması için Emniyet müdürlüğüne müzekkere yazılmasına,
2- Müştekinin teşhis, tetkik, müşahede ve tedavi evraklarının ilgili sağlık kuruluşundan istenmesine,
3- Müşteki mahkememizde hazır bulundurulduğunda, teşhis tetkik, tedavi müşahede evrakları ile birlikte dosyasının Adli tıp kurumuna gönderilerek, uğradığı müessir fiil nedeniyle kaç gün iş ve gücünden kaldığı, sol gözünün bu olay nedeniyle görme yeteneğini kaybedip etmediğinin tespitiyle düzenlenecek raporun mahkememize gönderilmesine
4- Duruşmanın bu nedenle ve adli tıp kurumu rapor düzenleme süreci de dikkate alınarak altı ay sonraya bırakılmasına karar verildi.
***********
Altı ay sonra duruşma günü geldiğinde, emniyetten gelen, müştekiye ulaşılamadığına ve bu nedenle mahkemede hazır bulundurulamadığına dair yazısı ile hastaneden gelen, teşhis, tetkik, tedavi ve müşahede evraklarının gönderildiğine dair yazı vardı. Ama Müşteki hazır bulundurulmadığı için yapılacak bir şey yoktu. Bir önceki ara kararının 1.ve 3. numaralı ara kararları yine aynen ara karara geçirilip duruşma altı ay sonraya verildi. Bu şekilde tam sekiz defa aynı ara kararlarla yeniden duruşma günü verildi. Aradan dört yıl geçti…
***********
Adam Ağır Ceza mahkemesinde sanık olma baskısını gün geçtikçe daha şiddetli hissediyordu. Artık günün her saatinde hatırlıyor, bir türlü aklından çıkaramıyordu. Kendini işine veremiyordu. Evinde huzuru kalmamıştı. Sinirlerine hâkim olamıyordu. İstemediği halde etrafındakileri kırabiliyordu. Ardından hemen özür diliyor, ama bu davranışını kendisi de beğenmiyordu. Uykuları kaçmıştı. Doğru dürüst uyuyamıyordu. Resmen yatakta uyur numarası yapıyordu. Küçük kızı onuncu sınıfa gidiyordu. Onunla da yeteri kadar ilgilenemiyordu. Gerçi çocuk kendi kendine yeten başarılı bir çocuktu. Ama kendisinin de biraz katkısı olsa daha iyi olacağından emindi.
Devletin, avukatı bir türlü mahkemeye getirememesine ise bir türlü aklı ermiyordu. Zaten aklından da şüphe ediyordu. Bu ara Bakırköy’e düşeceğinden bile korkuyordu.
İlk duruşmadan itibaren beşinci yılın sonuna doğru, nihayet avukat duruşmaya geldi. Müşteki yerine geçti. Ayakta beklemeye başladı. Mahkeme başkanı kimliğini tespit etti. Kâtibe yazdırdı. “Şikayetçi misin” diye sordu.
Müşteki;
– Evet müştekiyim, şikâyet dilekçemi ve savcılıktaki ifademi aynen tekrar ederim.
Bununla yetinmeyen Başkan olayı anlatmasını istedi. Müşteki, dilekçesindeki ve savcılıktaki ve ifadesindeki gibi olayı tekrarladı. Başkan;
– Bugüne kadar neden duruşmaya gelmedin?
Avukat çok rahat bir halde;
– Bana bugüne kadar bir davet veya bildiri gelmedi.
Üye Hâkim başkanın kulağına “müştekinin gözlüğü olduğuna göre bu gözlüğü hangi doktorun verdiği sorulsun” dedi. Amacı bu gözlüğü veren doktorun olaydan önce sol gözünün görüp görmediği konusunda bilgi sahibi olabileceği idi. Başkan soruyu müştekiye yöneltti. Müşteki; “Ben bana gözlük veren doktorun ismini unuttum, özel çalışıyordu. Adresini de bilmiyorum” dedi. Bu cevap karşısında, Hâkim üyenin kafasında, müştekinin bu darptan önce de kör olduğuna dair kanaat oluştu. Ama yine de adli tıp raporu lazım idi. Müşteki ara kararıyla mevcutlu olarak Adli Tıp kurumuna evrakı ile birlikte gönderilmesine ve gelecek raporun beklenmesine duruşmanın altı ay sonraya bırakılmasına karar verdi.
Sanık, müştekinin dört yıl sonra ortaya çıkmasından ve adli tıp kurumuna gönderilmesinden memnundu. Nasılsa bu düzmece rapor adli tıpta geçersiz görülecek, bir tokatla gözün kör olmayacağını, göz kör ise bile bunun daha önce olduğunu tespit edecekti. Sorduğu, danıştığı herkes böyle söylüyordu. Hatta arkadaşının görüştüğü mahkeme üyesi de öyle tahmin ediyordu.
Müşteki ise; yine ilk hastanedeki göz doktoru vasıtasıyla Adli tıpta da hazırlığını yapmıştı. Aynı şekilde ilk rapor gibi rapor geleceğinden emindi.
Yazı Dizisi: 7 bölümden oluşan bu hikaye dizi devam edecek…
Tokat: Müşteki (Birinci Bölüm)
Tokat: Soruşturma (İkinci Bölüm)
Tokat:Hâkim (Üçüncü Bölüm)
——-
Serâzât.com’da yayınlanan yazı ve şiirlerin fikrî hakları ilgili yazar ve şairlere aittir. Bütün hakları saklıdır. İzinsiz kopyalanamaz.