İlk defa yönetmen koltuğuna oturan Laetitia Colombani, Amelie filmiyle hafızalara kazınan Audrey Tautou ve Fransız sinemasının tanıdık yüzlerinden Samuel Le Bihan’a başrolleri vererek ortaya seyir zevki yüksek bir romantik komedi görünümlü psikolojik drama ortaya koymuş.
Film, kalitesini tamamen senaryo kurgusuna borçlu…
Filmimiz, Ridley Scott imzalı 2021 tarihli “The Last Duel” filminin de kalitesini artırmakta en büyük vasıta olan ve başlığımızda da yer verdiğimiz “Bakış Açısı” mefhumu üzerine kurgulanmış.
Görüntü yönetimi, tamamıyla Fransız sineması tadında… renklerle bezeli.
Oyunculuklar, yer yer abartılı olsa da gerçekçilik, kurgu odaklı bu filmde arka planda kalmış.
Filmin akışı çok hızlı, insanı hiçbir şekilde sıkmıyor.
Buradan sonra anlatacaklarım, filmin tüm sürprizlerini bozmak yönünde olduğundan, filmi seyretmezseniz seyir zevkinizi altüst etmeye yönelik bir tehdit unsurudur. Filmin sihrinin bozulmasını istemeyenler yazıya ara vererek bu filmi seyretsinler lütfen. Eğer filmi bulamayacak olursanız; filmin orijinal ismi “À la folie… Pas du tout”, İngilizcesi “He Loves Me, He Loves Me Not”, Türkçesi ise “Seviyor… Sevmiyor…”
Filmin ilk bıraktığı intiba, “Romantik Komedi” olduğu yönünde ama bizleri aslında “Psikolojik Gerilim”, “Drama” ve “Kara Mizah” bekliyor. Bu saydığım türlerin harika bir karışımı olan zekice kurgulanmış, orijinal, eğlenceli Fransız filminde, “Erotomani” hakkında bir sürü şey öğreneceksiniz…
Film, her biri farklı bir bakış açısı sunan iki bölüme ayrılıyor: Birinci bölümde başkasıyla evli aşkını bekleyen saf bir kadının romantizmini; ikinci bölümde ise aile ve meslek hayatı yokuş aşağı giden bir adamın dramasını seyrediyoruz. “Beni Seviyor… Beni Sevmiyor”, iki farklı vaziyetin tek bir filme dönüştürülmesidir. Bu sebeple filmin isim tercihi de son derece başarılı.
Başlangıçta saçma ve romantik bir komedi olarak seyrettiğimiz film, ikinci bölümde seyredeceğimiz, bizden gizlenen sahneler sebebiyle yani bir tür illüzyonla, psikolojik gerilime dönüşüyor. Filmin, kadın karakterin bakış açısından başlaması kararı yerinde, çünkü hileli bir atmosfer sunuyor. Bu ilk bölümde filmi keşfetme ve karakterleri tanıma sırasında bizlere eksik bilgi veriyorlar yani bazı sahneleri gizliyorlar. Bu boşlukları bize bırakmayıp ikinci bölümde gösteriyorlar.
İkinci bölümde, bir gerilim filmi atmosferine geçiliyor. Seyircinin, dedektif gibi olayları tek tek çözmesine fırsat tanınıyor. Ritim ve gerilim artıyor ve daha önceki boşluklar kapatılarak tatmin edici bir şekilde film neticelendiriliyor.
“Aşkım hastalıklı olsa da aklım yüreğimdeki acıyı dindiriyor. Bana sabırlı olmamı ve umut etmeye devam etmemi söylüyor” sözüyle biten filmimiz, “Erotomani”nin nasıl bir psikolojik hastalık olduğunu, nelere sebep olabileceğini tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor.
Bilgi Notu
Serdal Özdemir’in Felsefiltrasyon adlı kitabında “Bir aslanı gün boyu takip etseydiniz ve aslanın yaşamak için verdiği mücadeleye tanık olsaydınız günün sonunda bu aslanın bir ceylanı yakalayıp yemesi sizi mutlu ederdi. Aynı hikâyeyi ceylanı takip ederek başlasaydınız ve ceylanın yaşamak için verdiği mücadeleye tanık olsaydınız günün sonunda bu ceylanın bir aslan tarafından yenmesi sizde bir öfke uyandırırdı. Yani başlangıç noktasını farklı seçersen aynı olay kişide 2 farklı yargı oluşturabilir. Bu yüzden kişinin içindeki adalet duygusu hangi hikâyeyi ne kadar süreyle takip ettiğine bağlıdır.” şeklinde bir yazı vardır. Bu yazı tam manasıyla olmasa da filmimize ışık tutmakla beraber, sanılanın aksine Dostoyevski’ye ait bir söz veya yazı değildir.
——-
Serâzât.com’da yayınlanan yazı ve şiirlerin fikrî hakları ilgili yazar ve şairlere aittir. Bütün hakları saklıdır. İzinsiz kopyalanamaz.
Kurgusu harika. Ters köşe bir film. Emeğinize sağlık Oğuz bey.
Teşekkürler
Ürpertici bir film.Hastalıklı bir zihin tarafından kandırılmış hissettim kendimi ilk bölüme dair.Kızın ressam olması ve planlarına sanatını dahil etmesi daha korkunçtu.Buraya yazmak doğru mu bilmiyorum ama yakın zamanda İstanbul’da yaşanan bir cinayeti anımsattı bana.