Bu yazım ne siyasetle ilgilidir ne de kişilerle. Bir derdim vardır paylaşmak isterim.
Biz gençler yaprak yaprak dökülüyoruz bu ülkeden. Kimimiz mezun olunca kaçıyor, kimimiz greencard kovalıyor kimimiz de kendini Meksika kartellerinin eline bırakıyor.
İnstagram, twitter(x), gazeteler daha neler neler tarafından bir propaganda altındayız gençler olarak. Bu propaganda biz gençlere yurtdışına gitmenin en doğru çözüm olduğunu empoze ediyor. İmkanı olup gitmeyenlere de salak damgası vuruluyor. Bir arabaya, iki market alışverişine terkettirmeye çalışıyorlar kanla kazanılmış bu toprakları. Gidenlerin sıfatları da hep en vatanseverler oluyor nedense.
Lakin bu gidenlere gitti diye kızmamalı. Makul bir sebebimiz var ki böyle söylüyoruz biz gençler. Geçinememekten korkuyoruz. Endişelerimiz ile cebelleşiyoruz. Savaşmak veya kaçmak arasında kalan bizler kaçmayı tercih ediyoruz. Bu yüzden hangi sıfatta olduğunun ehemmiyeti kalmıyor.
Elbette rahat bir huzur içinde yaşamak isteyenlere, okuyup döneceklere sözüm yoktur lakin istediğimiz arabayı, evi alamıyor olmak, geçinme endişesiyle evlenemedik diye bu mukaddes toprakları ite köpeğe bırakmaya, hayatının kalanını orada geçirmeye değer mi? Otuz sekiz yaşında bir gözü kör olarak okumaya devam eden, parasızlıktan çocuklarına mama alamayan Cemil Meriç gibi münevverler, mütefekkirler bu ülkeyi terk etselerdi ne olurdu?
Rızık Allahü Teala’dan elbet. Oraya gittiğimizde rızkımız artıp azalmayacak biz gençler için. İki kuruşluk mal için onca evrak işine, eşinden dostundan ailenden ayrı kalmaya, bilmediğin sana uymayan kültürler içerisinde asimile olmaya değer miydi?
Buraya kadar iğneydi biz gençlere batırdığım. Çuvaldızı siz büyüklere ayırdım.
Siz sanıyor musunuz ki oralara komünistler, terör örgütü mensubları gidiyor. Hayır efendim! Onlar hiçbir zaman ayrılmadı. Hala aramızdalar. Ülkenin en üst mevkilerine gelmek için en iyi eğitimleri alıyorlar. Her genç ile hususi olarak ilgileniyorlar. Her birinin zihniyetini itinayla inşa ediyorlar. İşte böyle bir zamanda susuyorsunuz siz büyükler. Aldığınız dolgun maaşın, yaşlılığınızın arkasına saklanıyorsunuz.
Evet siz büyükleredir lafım! Kendini büyük görenlere. Kibrinden göbeği şişenlere. Belli bir makamın getirdiği güç ile zehirlenenleredir. Etrafında oncacık genç varken hala ikinci arabası, yazlığı peşinde koşana. Bir parmak şıklatmasıyla nice gence yardım edecek nice kitapları onlara ulaştırabilecek lakin tembelliğinden yapmayanlaradır bu sözler.
“Yiyin efendiler, yiyin; bu han-ı iştiha sizin; doyunca, tıksırınca, patlayıncaya kadar yiyin!” demiş Tevfik Fikret, Han-ı Yağma şiirinde. Bu yedikleriniz yetmedi mi sizlere? Ne zaman kalkacaksınız sofradan? Ne zaman harekete geçip biz gençlere örnek olacak, sizlerin yerlerine bizleri yetiştireceksiniz?
Bu ülke sizin sayenizde değil sizlere rağmen ilerliyor. Kalan üç beş kitabın hayrına ayakta duruyor bu ülke. Onlar da kalmasa bela içinde belada buluruz kendimizi.
Bu paha biçilemez topraklarda mezarlarınızın üstünde tepinen yabancı istemiyorsanız egonuzu, kibrinizi bir kenara koyup DUR! diyeceksiniz. Biraz nazımızı çekeceksiniz. Kolay mı insan yetiştirmek! Niye bırakıp gidiyorsunuz bizleri? Niye kendi ellerinizle ateşe atıyorsunuz bizi?
Her vaktin hesabını soracak olan Allahü teala sizlere sormaz mı kendi yerine adam yetiştirdin mi diye?
——-
Serâzât.com’da yayınlanan yazı ve şiirlerin fikrî hakları ilgili yazar ve şairlere aittir. Bütün hakları saklıdır. İzinsiz kopyalanamaz.
“Yaşlılar fırsat buldu mu sürekli gençleri eleştirirler. Derler ki Fatihin İstanbulu fethettiği yaştasın hala yaptığın işlere bak diye. Şimdiki gençler napsın? Başlarında Akşemseddin var da yol mu gösteriyor sanki, Ne yol gösterirler ne de yoldan çekilirler.” diye Ağırbaşlı kardeşlerin bir dalga dublaj repliği vardı. Bu yazıya çok uyuyor. Dertli bir kalemden çıkmış bir yazı. Böyle yazılar devam etmeli. Tebrikler.
Teşekkürler efendim. Sizlerin de sinema yazılarınızı takip ediyor, faideleniyoruz.