
Abbas Kiyarüstemi‘nin “Arkadaşımın Evi Nerede?” filmi, çocukluğu ve onun getirdiği masumiyeti tüm çıplaklığıyla resmediyor. Zekice hazırlanmış, basit ama derin bir film; anlatmak istediğinin merkezinde “unuttuğumuz empati” var ve bunu bizlere tekrar hatırlatıyor.
Film, çocukların toplumdaki rolünü ve bu çocukların bir zamanlar kim olduğumuzu gösteren birer ayna olduklarını anlatarak, onları şekillendirme veya yönlendirme salahiyetine sahip olduğumuzu ve bu salahiyetle beraber gelen mesuliyetimizi ne kadar gerçekleştirip gerçekleştiremediğimizin muhakemesi ile bizi başbaşa bırakmak istiyor.
İnsanlık namına çocuklardan öğrenebileceğimiz çok şey olduğunu anlatması yönüyle, François Truffaut’nun “Les quatre cents coups”u ve Maurice Pialat’nın “L’Enfance nue” filmleriyle aynı kategoride değerlendirilebilir. Keza, her biri gizem dolu dünyalarda koşuşturan bir çocuğun hikayesini anlatıyor ve bu çocukların varlığının diğer yetişkin karakterlerce göz ardı edilmesi yüzümüze çarpılıyor.
Kiyarüstemi‘nin, “Araba” görmediğimiz bir filmi olan bu filmde, fotoğrafçılığını ve şairliğini mükemmel bir şekilde harmanlayarak bir şaheser ortaya çıkarmış. Bu sayede kendisini dünyaya tanıtmıştır.
“Elbetteki yalnız bir ağaç, birkaç tane ağaçtan daha ağaçtır” diyen Abbas Kiyarüstemi, bu sözünü, hafızalara bu filmle kazınan, zigzag yollu tepedeki yalnız ağaçla izah etmiştir.
İran’ın kuzeyinde, Hazar Denizi’nin hemen güneyinde yer alan köylerin kadrajlanması o kadar estetik bir şekilde yapılmış ki, hikâyenin derinliğini ve hissiyatını artırarak, bizi çocuğun masum gözlerinden dünyayı görmemizi sağlamıştır. Anlatımın basitliği, senaryonun zenginliğini gizliyor. Zira, seyircileri empati, mesuliyet ve çocuklarla münasebetler üzerine düşünmeye sevk etmesi bu saf, duru ve basit anlatımla başarılmış.
Filmde sık sık gördüğümüz kapılar, pencereler ve evlerin mimarisi, İran köylerindeki hayatın geleneklerine bağlılığını, insanların tabiatla ahenkli bir şekilde yaşadığını ve yöre halkının kültürel zenginliğini yansıtıyor. Modernizme karşı bir direniş sembolü gibiler; sade ama manidar… Kapılar ve pencereler, iç dünya (ev, aile, mahremiyet) ile dış dünya (cemiyet, namahrem) arasında bir geçiştir ve filmin ana karakteri Ahmed’in bu sınırlar arasında yaptığı yolculuk, bir bakıma büyüme ve tekamül safahatıdır/sürecidir. Köylerdeki evler birbirine benzer ama her biri farklılıklar taşır. Bu, ferdîliği ve cemiyet içinde var olmayı simgeler. El emeği olan her kapı, orada yaşayanların emeğini, karakterini ve dayanışma kültürünü temsil eder. Kapı ve pencerelerde süsleme olmamasına rağmen, hepsi bir karakter taşır. Bu sadelik, filmin umumi estetiğiyle ahenklidir ve seyirciyi gösterişsiz ama anlamlı bir dünyaya davet eder. “İran Yeni Dalgası”nın bu şaheseri, mimari detaylarla bile karakterlerin ruh halini ve içtimaî dokuyu yansıtır. Kapıdan girip pencereden bakan bir kamera, aslında bize “bakmayı” ve “görmeyi” öğretir.
Kapı yaparken gösterdiği ihtimamla, onun hayata ve emeğe olan hürmetini ve köylerdeki zanaatkârların irfanını temsil eden, ahşapla yani tabiatla mündemiç yaşayan ve işini severek ve sabırla yapan biri olarak gördüğümüz yaşlı marangozun, ana karakterimiz Ahmed’e yardım ettiği sahne, filmin umumi akışı içinde hem bir dinlenme noktasıdır hem de hikâyeye yön veren bir andır. Ahmed’in yalnızlığı içinde bir yetişkinin desteğini bulması, seyirciye umut ve güven verir. Yaşlı adam, adeta filmin ahlaki pusulası gibi çalışır. Sessizce, gösterişsizce ama etkili bir şekilde yardım eden bir figürdür ama Ahmed acele içindedir çünkü arkadaşının defterini zamanında ulaştırmak istemektedir. Ancak yaşlı adam sakindir, yaptığı işi bırakmaz, sabırla anlatır ve sonunda yine de yardım eder. Bu çatışma, “yeni kuşakların aceleciliğiyle eski kuşakların dinginliği” arasındaki farkı göstermesi bakımından muhteşem bir şekilde aktarılmıştır. Aynı zamanda filmdeki sabırla meseleleri halletme temasını da desteklemektedir. Yaşlı adam Ahmed’i tanımaz, ama ona yardım eder. Yardımlaşma kültürünü yansıtan bu sahneler, modern hayatta kaybolmaya yüz tutmuş empati ve yardımlaşma değerlerine hoş bir misaldir. Yaşlı adam, “büyüklerin çocuklara rehberlik etme” rolünü de üstlenerek bir “kapı” yaparken Ahmed’e “başka bir kapı” açar, arkadaşına ulaşması için yol gösterir. Bu manada yaşlı marangoz, Ahmed’e hem maddî hem de manevî bir rehber olmuştur.
Koker köyü ile Poşteh köyü arasında mekik dokuyan başrolümüzün, arkadaşı için fedakarlıklarını, azmini, tüm manilere rağmen vazgeçmemesini, o kadar hırsla neticeye kavuşunca da film boyunca uğraştığı çözüm yolundan vazgeçmesini seyrediyoruz. Filmin başından itibaren kafamıza vura vura “sen kendin yapıver, niye böyle eziyet çekiyorsun?” dedirtiyor fakat çocuğun daha bunu keşfetmemiş veyahut böyle birşey yapmasının yanlış olacağını düşünebileceğini akletmiyoruz. Bu arayışın neticesinde çocuğun aklen ve fikren tekamülünü de görüyoruz. Zira, bizim ilk başta düşündüğümüz usulü, en son vazgeçtiği esnada keşfediyor veyahut bunun her ne kadar doğru olmasa da arkadaşının kurtulması için bir mazeret olabileceğinin kararını verme irfanını gösteriyor.
Film, sade bir çocuk hikâyesi gibi görünse de aslında İran’daki eğitim sistemine dair çok güçlü ama ince bir tenkit barındırıyor. Filmin başında öğretmenin, defterini getirmeyen öğrenciyi okuldan atmakla korkutarak tehdit etmesi, sistemin ne kadar otoriter ve katı olduğunu gösteriyor. İtaat ve korku üzerine kurulu bu sistem, öğrencilerde endişe ve suçluluk hisleri meydana getirdiği gibi hayal güçlerini de baskılamaktadır. Çocuklara düşünme değil, kurallara harfiyen uyma öğretiliyor. Bu tarz tavırlar, çocuklarda boyun eğici bir karakter oluşturuyor.
Filmdeki öğretmen figürü, öğrencileri fert olarak görmez. Öğrenciler sessiz olmalı, hata yapmamalı, emirlere uymalıdır. Sadece öğretmen değil, annesi ve dedesi de fert olarak görmeyip, çocuğu dikkate almamaktadırlar. Halbuki Ahmed’in özünde yaşadığı çatışma ve çabası, onu derin, düşünceli bir çocuk olarak gösterir. Ahmed, arkadaşının hakkını korumak gibi ahlaki bir mesuliyetle hareket eder ama sistem onu dinlemez. Bu da şahsi farklılıkların ve öğrencilerin iç dünyasının görmezden gelindiği bir sistemi işaret eder. Ahmed’in yaptığı şey, sistemin gözünde gereksiz bir çabadır, ama aslında onun davranışı ahlaki açıdan çok yüksektir. Kiyarüstemi burada çok net bir ayrım yapar: Öğretim/Talim, bilgi aktarmaktır; ama Eğitim/Terbiye, insanı hayata hazırlamak, düşünmeyi, empati kurmayı, mesuliyet almayı öğretmektir. Filmin sonunda Ahmed, belki defteri zamanında ulaştıramaz ama onun yolculuğu boyunca öğrendiği şeyler, okulun öğrettiklerinden çok daha derindir.
Çiçek sahnesiyle film, çok veciz ve seyircide hoş bir lezzet bırakarak sona ermiştir.
*****
Filmin tüm oyuncuları yöre halkından seçilmiş olup, Kiyarüstemi‘nin, “Çocuklar, Marlon Brando’dan bile daha ilginç olabilir.” sözünü de ispat ettiğine bu filmle şahit oluyoruz.
*****
Nuri Bilge Ceylan’ın Bir Zamanlar Anadolu’da filminde Muhtar’ın kızının rüzgarda uçuşan kıyafetleri toplama sahnesi, “Arkadaşımın Evi Nerede?” filmindeki son sahnelerde çocuğun annesinin rüzgarda uçuşan çamaşırları toplama sahnesinden mülhemdir.
*****
Film, Sohrab Sepehri’nin “Adres” isimli şiirinden mülhem hazırlanmış olup filmimizin başında “Sohrab Sepehri’nin hatırasına” diyerek film bu şaire atfedilmiştir. Abbas Kiyarüstemi‘nin 1999 yılında çektiği “Rüzgar Bizi Sürükleyecek” filminde de geçen bu şiir aşağıya orjinal haliyle alınmıştır.
خانه دوست كجاست؟
در فلق بود كه پرسيد سوار
آسمان مكثی كرد
رهگذر شاخه نوری كه به لب داشت
به تاريكی شن ها بخشيد و به انگشت
نشان داد سپيداری و گفت
نرسيده به درخت
كوچه باغی است كه از خواب خدا
سبزتر است
و در آن عشق به اندازه پرهای صداقت آبی است
ميروی تا ته آن كوچه
كه از پشت بلوغ سر به در می آرد
پس به سمت گل تنهايی می پيچی
دو قدم مانده به گل
پای فواره جاويد اساطير زمين می ماني
و تو را ترسی شفاف فرا می گيرد
در صمیمیت سیال فضا، خشخشی میشنوی:
كودكی می بينی
رفته از كاج بلندی بالا
جوجه بردارد از لانه نور
و از او می پرسی
خانه دوست كجاست.
*****
Filmin Orijinal Adı: Khane-ye Doost Kojast? (خانه دوست کجاست)
Anlamı: Arkadaşın Evi Nerede?
İngilizce: Where Is the Friend’s House?
_____
Serâzât.com’da yayınlanan yazı ve şiirlerin fikrî hakları ilgili yazar ve şairlere aittir. Bütün hakları saklıdır. İzinsiz kopyalanamaz.
Yazarın gerçekten mükemmel bir yazma kabiliyeti var. Bu kâbiliyet şimdiye kadar dürr-i meknûn idi. Ortaya çıkaranlara teşekkür borçluyuz.
Bir defa çok sağlam cümleler kuruyor. Türkçeyi maharetle kullanıyor. Düşündüğünü, anlatmak istediğini en güzel şekilde zorlanmadan yazıyor. Onun için yazı oldukça akıcı olarak ortaya çıkıyor.
Bence sadece film değil her konuda bu maharetle yazabilir. Kendisini candan tebrik ederim.