
Ellerinize kelepçe takıp götürmüşler.
Cellat duvarların arkasına tıkılmışsınız. Sevdiğiniz kim ve ne varsa koparılmışsınız.
Herkes umudunu kesmiş sizden. Cemiyet, akrabalar ve belki de en yakınınızdakiler… Pişmanlıklar, çaresizlikler, merhametsizce akıp giden dakikalar ile boğuşuyorsunuz. Koğuştakilerin yaktığı türküler içinizi acıtıyor.
Siz bir mahkumsunuz…
Ve bir el uzanıyor size:
Belki de kendinizin dahi unuttuğu içinizdeki son masumiyet kırıntısını ve artık hiç kimsenin umursamadığı benliğinizdeki son insan parçasını görebilen gönüllerin uzattığı bir el…
İnsanoğlunun hiçbir ferdindeki “insanlık” cevherinden umudunu yitirmeyen ve bütün cihânın karaladığına karşı hüsn-i zannını muhafaza etmesini bilen bir el bu!
“Aldırma,” diyor ve ekliyor “inanıyorsan, dünya zindanından sonra ebedî ve nihayetsiz hürriyete kavuşacaksın!” Koğuşunuz gül bahçesine dönüyor. Gönlünüzden bir pencere açılıyor: Kâinatın, göklerin çok ötesine seyrana çıkıyorsunuz. Dünya üzerindeki hiçbir kudretin elinizden alamayacağı bir hürriyete kavuşuyorsunuz…
Binlerce gönlü bir araya getirip hapishanelere düşmüş kalplere uzanan müşfik ve muhabbetli elin adı Mahkumder!
Lutfullah Uzun ağabeyin büyüklerin duasıyla ihdas ederek cansiperane bir gayretle yürüttüğü müessese.
1997 yılında tanıştık. Zıpkın misali delikanlılardan ördüğü mazbut bir ekiple dergi kurumunun başında bulunuyorlardı. O günden bugüne kadar doğrudan bir teşrik-i mesaimiz olmadı. Ancak zihnimizdeki haritada, Allah yolunda ihlasla gayret gösteren yıldız misali parlayan serdengeçtilerden biri olageldi benim için.
Mübarek zemin ve zamanlarda, “Yâ Rabbi! Mahkumder’in faaliyetlerine omuz verebilecek imkân bahşeyle!” diye dua etmişimdir.
Dünyanın gadrine duçar olan mahkumlara dünyalık bir nesne vermenin hiçbir mânâsı olmaz! Ebedî seâdetin yolunu gösteren kıymetli kitap onlara uzatılacak en samimi el mesabesindedir.
Ebeveyni boşuna “Allah’ın lütfu” ismini vermemişler Lutfullah ağabeye. Allahü teâlâ kendilerine hayırlı ve uzun ömürler ihsan buyursun.