Dost

Bu Yolculuk Fezaya Değil Ukbaya…

Günümüz çağında, teknolojinin gelişmediği bir gün, ilerlemediği bir alan yok gibi iken; insan ahlakındaki çöküntü ve ilişkilerdeki bozukluk, ne yazık ki bir o kadar gerilemede değil mi?

Bu teknolojik gelişmelerin biri de fezaya giden uydu ve roket fırlatma sistemlerinde müşahede ediyoruz. Nasıl ki dünyadan ayrılan uydu fezada rotasını bulunca, insanoğluna iletişim ve haberleşme vasıtası olarak faide sağlıyorsa, bizleri de henüz hayatta iken bu dünyadan alıp, yüzümüzü ahiret rotasına çevirten peygamber varisleri olan İslam alimleri, mürşidi kamiller ve kalp gözü açık zatı muhteremler, sanki bize güç veren bir roket, bir fırlatma sistemi misali değiller mi? Onların sohbetleriyle rotasını bulan olgunlaşan ruhlar, güzel ahlak elde ederek bütün mahkukata faideli olmamızı sağlamıyorlar mı?

İşte son yüz yılda yaşamış tanıdığım örnek bir şahsiyet, Kâmil ve mükemmil bir zatı mübareği anlatmaya çalışacağım sizlere. Zahiren bizim gibi bir insan, batınen ise anlaşılması güç bir deryayı ummandı kendileri. Tanıyanlar, görenler kimi kast ettiğimi hemen anlayacaklardır zaten. Ama görmemiş ve tanımamış olanlar için de bazı ip uçları bırakacağım satırlar arasına.  Onun gül Cemalini, içimizi ısıtan gülümsemesini gören ve ruhlara şifa tatlı sohbetinde bulunanlar bu dünyayı unutur; asıl vatanının ahiret olduğunu hatırlarlardı. Dertliler dertlerini, borçlular borçlarını, hastalar hastalıklarını unutur, kim gelirse gelsin hepsi mutlu, mesut, huzurlu ayrılırdı yanlarından. Hatta ayrılmak istemezler, hep böyle sürse gitse diye iç geçirirlerdi. Zamanın nasıl geçtiğini anlamazlar, adeta zaman mefhumu kalkardı aradan. Ukba yolcusu olunduğu hatırlanır, dünyanın geçici lezzetlerine ve mihnetlerine aldırış edilmezdi artık. Hocasının soyadı ve kendi adının manası gibi IŞIK olup, rehber olurdu insanlara. İslamiyet’in medh ettiği birçok güzel ahlak kendisinde tezahür etmişti bizim görebildiğimiz ve anlaya bildiğimiz kadarıyla. Cömertliği, mertliği, affı, sabrı, ikramı, ihsanı, îsârı, kadirşinaslığı…. Oho ooo daha bir çok sayılamayacak hasletler vardı kendilerinde. Özellikle îsâr yani “ihtiyacı olduğu halde, elindekini bir mümin kardeşine verebilme” meziyetinin ete kemiğe bürünmüş haliydi kendileri. 28 Şubat sürecinde muhafazakâr ve mütedeyyin kesime yapılan baskıları, zulümleri medya patronu olması sebebiyle tek başına göğüslemesi, finansal krizleri, borçları, şirketleri içinde hainlik yapan çalışanları ve böbrek yetmezliği gibi vesaire hastalıkların ıstırap ve sıkıntılarının olduğunu kendilerinden değil, vefatlarından sonra şahit olan yakın dava arkadaşlarından duyduk hep. Meğer bizlere verdiği moral, motivasyon, neşe, huzur hep yüksek ahlakının neticesi ve îsârda görebileceğimiz bir zirveymiş. Bizim O nu ne anlamaya ne de anlatmaya gücümü yetmez elbet. Maksadımız bereketlenmek ve (kişi, sevdiği ile beraber olur) hadisi şerifin müjdesine kavuşmaktır.

22 Şubat 2013’te dar-ı bekaya irtihal edişlerinin seneyi devriyesi olması hasebiyle Allah u Teala dan rahmet, sevenlerine sabr-ı cemil ve şefaatlerine nail olmayı temenni ediyorum.

Kalbimiz sızlıyor geçse de seneler
Aklımızdan çıkmıyor o hoş sohbetler
Dünyada oldun bize daim münevver
Medet eyle bizlere abimiz Enver

——-

Serâzât.com’da yayınlanan yazı ve şiirlerin fikrî hakları ilgili yazar ve şairlere aittir. Bütün hakları saklıdır. İzinsiz kopyalanamaz.

Adem Demirkıran

Müteşebbis. Mütefekkir. Müşavir. Şair.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu