Yer ağırlaşıyor… Uzanıyorum… Yer ağırlaşıyor…
Beyaz ışık: Güzel bir beyaz değil. Beyaz ışık…
Daralıyor… Kalbim mi, ruhum mu? Daralıyor… Geçmiyor…
Rakamsız saatler… Geçmiyor…
Acı… Asla bitmez! Asla bitmez…
Buldum adını: Çaresizlik. Buldum adını….
Çaresizlik ne “…” bir şey. Hani ayyaşa laf anlatmaya çalışmak gibi de değildir bu his, anlayan birine anlatmaya çalışırsın kendini, izah edersin vaziyetini ve yanlış anlaşılmanı.
Yüz yüze olmadığın için sesini duyuramadığın için boğulursun mesajlarında ama. Haykırmak istersin, ağlamak istersin hıçkıra hıçkıra fakat nafile…
Budur işte çaresizlik, yanlış anlaşılmak budur işte. Sen belki yüz yüze olsan bile karşındaki anlayamayacak çünkü onca yediğin halt vardır, hepsi toparlanır: Tıpkı güneş sisteminin bir hizaya gelmesi kadar nadir ama bir o kadar da gerçek olması gibi…
Haykırarak anlatmaya çalışırsın kendini ama duyuramazsın sesini. Kelimeler uyuzlaşır, ağzından çıktığı hızı kaybeder adeta yayından fırlamış hırçın ok gibi, hızlı hızlı ilerler lakin hedef olmadığından en son serseri mermiye dönüşür ve yere çakılır.
Ben de böyle çaresiz hissediyorum işte, atıyorum oklarımı ama hepsi çakılıyor yere birer birer. Göremiyorum ufukta hedefler nerede, var mı en başında hatta? Bayılacak gibi oluyorum, işte budur çaresizlik en safi halinde! Seni köşeye kıstırır ama bir kerteden sonra ilerlemeyi bırakır çünkü çaresizlik ya, can bırakır son damla ki çekişesin diye, için için kafayı yiyesin diye.
Güçlüyüm, yumruğum adamı devirir, öyle demek ha? Bak bakalım çaresizlik ne yapıyor sana. Çaresizlik bir ayna, sen vurduğun zaman o da vuruyor, ama aynı yerden: ne dahasını ne de azını. Ağzımda buzlu bir tat lakin ferah bir buz değil bu, içten gelen sıcak bir buz. Kendini anlatabilme ateşiyle kavrulan bir buz.
——-
Serâzât.com’da yayınlanan yazı ve şiirlerin fikrî hakları ilgili yazar ve şairlere aittir. Bütün hakları saklıdır. İzinsiz kopyalanamaz.