HikayePsikoloji

Cinnet

Rüyada mıydım? Uyanmış mıydım?

Yatağın altı, dolaplar, her yere baktım. Çekmecelerin içine kadar aradım, yoktu. Odadaki küf kokusu burnuma daha keskin gelmeye başlamıştı. Hızlıca pencereye yöneldim, dışarısı insanın içini ürpertecek bir sessizlikle bağırıyordu. Zar zor nefes alıyordum, pencereye iyice yaklaştım. Aşağıya baktığımda bahçede gözüme bir beyazlık ilişti, dikkatlice baktım, oradaydı. Muşambalara sarılı ölü beden binamın önünde yerde öylece yatıyordu. Ne yapmalı? Diye düşündüm. Onu tekrar yukarı çıkarmam gerekiyordu fakat kimseye görünmeden yapmalıydım bunu.

O an odadaki saatin tik-tak sesleri öyle yüksek bir seviyeye ulaştı ki her şeyi unutup o saati parçalamaya başladım. Bir o tarafa bir bu tarafa fırlattığım saat yüzünden yerler kırık cam parçalarıyla dolmuştu.. Artık bir karara varmam gerektiğinin bilincindeydim, evimin önünde, öldürdüğüm o beden, et parçası halinde öylece duruyordu. Daha kötüsü olamaz diye düşünüp kapıya yöneldim. Aşağı inip onu oradan alıp yukarı tekrar eve çıkaracaktım ve her şey yoluna girecekti. Tam kapıya ulaşmıştım ki gözüm ayağımdan usulca süzülen kan damlalarına ilişti, yerdeki cam kırıkları ayağımı kesmiş olmalıydı, dönüp parkelere baktım, yer yer kurumuş koyu kırmızı renkte, yer yer taze kanlarla sıvanmış parkelere… Bu kanların hepsi benim miydi ? Yoksa onun mu? Parkeleri izlemeye devam ettikçe üzerlerindeki kan miktarı artıyordu. Sanki bir kan musluğu açılmıştı da odamı dolduruyordu. Ayaklarıma baktım, yerdeki kan havuzundan görünmez olmuşlardı. Hızla yükselen kanlar beni boğacak gibiydi.

Telaşla evden çıktım, merdivenleri ikişer ikişer atlayarak aşağı indim, koşarak cesedin bulunduğu yere vardım. Bahçe gecenin tüm karanlığıyla bomboştu.. Az önce evimin penceresinden aşağı baktığımda apaçık ortada duran ceset yoktu. Biri benden önce bulmuş olmalı diye düşündüm, telaşım son raddesine ulaşmıştı, göğsümde bir sıcaklık, gözlerimde ıslaklık hissetmeye başlamıştım. Vücudum hissizleşmişti. Buraya kadarmış diye geçirdim içimden, buraya kadarmış..

Islak ve dehşet dolu gözlerle kafamı gökyüzüne doğru kaldırdım ki gözüme yine aynı beyazlık çarptı. Pencereden aşağı baktığımda gözüme çarpan o beyazlık… Evimin penceresinden beni selamlıyordu. Beş dakika önce kafamı çıkarıp aşağıya baktığım yerde dikelmiş beni seyrediyordu, her yerini sardığım o muşambalardan yarı yarıya kurtulmuştu, yüzü, gözleri apaçık gözüküyordu. Suratında alaycı bir sırıtmayla beraber duyduğum dehşetle dalga geçer gibi bakıyordu bana.

Artık biri görecek, yakalanacağım diye bir korkum yoktu. Öfkeyle, pencereden bana dalga geçer gibi bakan ölüye gidip hesap sormak istiyordum. “Seni öldürdüm” diyecektim.”Az önce ölüydün!”
Koşarak merdivenleri geri tırmandım ve eve girdim. Ölünün bulunduğu odanın kapısına gelmiştim ki büyük bir korkuyla duraksadım. Sonra bu korkum kendime de gülünç geldi. Neyden korkuyordum sahi? Ölmüş birinden mi?

 Odaya girdim, ancak az önce gördüğüm ölü beden yine yok olmuştu, oda aynı boşluğu ve soğukluğuyla beni karşıladı. Aklımı kaçırıyor olmalıyım diye düşündüm. Aynı zamanda oda; bıraktığım gibi dağınık, cam kırıkları ve kanla dolu değildi, tertemizdi. Bir ses yine kulağımı tırmalıyordu, duvardaki saatin o rahatsız edici sesi. Tam saati bir kez daha parçalamak için duvara yönelmiştim ki başka bir ses beni cama doğru çekti.
Hey ! Hey!

Dışarıdan gelen bu ses, yaşanan tüm bu saçmalık, artık umurumda bile değildi. Ceset yoktu, ceset yoksa katil de yoktu. Bu rahatlığıma rağmen merakıma engel olamadım ve pencereden sesin geldiği yere baktım. Oradaydı! Az önce öldürdüğüm o pis beden yine aşağıdan bana bakıyordu. Fakat bu sefer o kadar da uzakta değil gibiydi. Şöyle pencereden aşağı birazcık uzansam ulaşacakmışım gibi…

Öfkeyle pencereden cesede uzanmaya çalışıyordum. Ne kadar uzanırsam uzanayım hep benden bir parmak mesafesi kadar uzakta bana o alaycı sırıtmasıyla bakıyordu. En sonunda dayanamayıp kendimi pencereden aşağıya, cesede doğru bıraktım. Gece boyunca kapıldığım tüm o korkunç duygular, havada süzülürken yerini büyük bir iç huzura bırakmıştı.

Saniyeler içerisinde cesede ulaşmıştım…

——-

Serâzât.com’da yayınlanan yazı ve şiirlerin fikrî hakları ilgili yazar ve şairlere aittir. Bütün hakları saklıdır. İzinsiz kopyalanamaz.

Mehmet Erdem Efendioğlu

Mimarlık Talebesi, Sinefil, Yazar.

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu