“Ölüm” insanoğlunun, tarih boyunca çeşitli bitkilerle, büyülerle vesair çeşitli yollarla tedavisini bulmaya çalıştığı bir mefhumdur. Günümüzde insanoğlu olarak ölüme asla ve asla çare bulmayacak olsak da, ölümü hatırlamaya karşı çare bulduğumuzu düşünüyorum. Mezarlıklarımızı artık şehrin en öte noktasına koyuyoruz. Morglar, her hastanenin görünmeyecek en ücra köşesinde bulunuyor. Gün içinde kendimizi bir kez bile hesaba çekmeye izin vermeyen sosyal medyalarımızın feed kısımlarında ölüm ve benzeri kelimeler sansürlenmiş sanki söylenmesi ayıp argo bir kelime söylüyormuşcasına karşımıza çıkarılıyor.
Yönetmen koltuğunda Selçuk Aydemir’in oturduğu, senaryo ve projenin ise Sümeyye Karaaslan’a ait olduğu bu dizi, bizlere hayatımızda ender mesleklerden biri olan çoğu genç için bir rapçi isminden farksız olan “Gassal” mesleğinin anlamını ve bu meslektekilerin düşünce yapısını anlamaya, hissetiklerini anlamlandırmaya çalışıyor. Bunu seyirciyi boğmadan ama bir o kadar da toplum olarak ölümden ve ölüm duygusundan ne kadar uzaklaştığımızı veya uzaklaşmaya çalıştığımızı gösteren bir tavırla karşımıza çıkmışlar.
Karakterimizin ismi Bâki. Karakterimiz ne zaman neler hissettiğini söylese, duyguları yokmuş gibi davranılıyor. Çünkü “O bir gassal” deniyor. Cellattan bahsediliyormuş gibi konuşuluyor kendisinden. Ölümü getiren oymuşçasına bakılıyor. Halbuki kimse bilmiyor yaptığı mesleğin bir farz-ı kifaye olduğunu ve diğer Müslümanların üzerinden bu yükü aldığını. Hiç kimse karakterimize bir kere dönüp, “Ya kardeşim, senden Allahü Teâlâ razı olsun, bizleri bu yükten kurtardın” demiyor. Çünkü hiç kimse bir gün teneşirdeki kişinin kendisi olacağını düşünemiyor.
Karakterimiz her gün ölülerle görüşüyor. Dedik ya… Herkesin ölümü unuttuğu bu zamanda, bir gassalın herkesten çok ölümü hatırlayacağını düşünürsünüz. Kolay mı öyle ölümü hatırlamak? Hazreti Ömer (radiyallahu anh) bile 40 sene boyunca bir adam tutmuş, günlük olarak kendisine ölümü hatırlatsın diye. Sonra sakalları ağarınca, “Artık gelmene gerek yok” demiş. Hele hele işin, koşuşturmanın, oyunların çok olduğu; bizlere bir an bile ölümü hatırlatmayacak bir zamanda, gassal olsan ne fayda, olmasan ne fayda. Neyse ki kahramanımızın iç dünyasında gördüğümüz anne şefkati ve baba figürü eksikliğini ve dizinin içinde yaşanan bir olay neticesinde, sizlerin de reklamlarda gördüğünüz şu soruyu kendine soruyor: “Ölünce beni kim yıkayacak?”
Ve başlıyor, kendisinin yerine geçecek birisini aramaya; vefat ettikten sonra da kendisini yıkayacak birini bulmaya. Kolay iş değil elbet bir ölüyü yıkamak. Su derecesi iyi ayarlanmalı, su mevtanın üstüne öyle gelişigüzel boca edilmemeli, kefen heba edilmemeli. Bunları kendi bildiğimden değil elbet, dizi boyunca öğreniyorsunuz. Hadi bu bilgileri geçtim, elbet bir zanaattır, öğrenilir. Peki ya ölüyü yıkama mefhumuna ne demeli? Ölüye bakmak… Ölüye dokunmak… Ölüyü kefenlemek…
Burada da işte gassalın çırağı karşımıza çıkıyor. Oynadığı karakter, size ilk başta bu kadar da olmaz bunu da yaparsın artık dedirtiyor. Bazı yerlerde sinir oluyorsunuz kendisine, bazı yerlerde de acıyorsunuz. Çünkü kendisi daha bıyığı terlememiş, sünepe bir genç. Bizlere yaptığı işin ne kadar zor olduğunu, altından kalkılması zor olan bir vazifede bulunduğunu çok güzel işliyor.
Dizide tam moda girdiğiniz, ölüm acısını kalbinizin en derinlerinde hissettiğiniz, bir yakınınızı düşündüğünüz anda, yan karakterlerden biri saçma sapan bir espri veya hareket yapıyor ve bütün ruh dünyanızı değiştirmeye çalışıyor. Nasıl profesyonel yüzücüler, kulaç attıkları yüzme yarışında kafalarını saniyelik çıkarıp hava alırlarsa, dizide de bize bunu yapmaya çalışmışlar. İlk başlarda kızıyorsunuz bunlara. Neden duyguyu yaşamama izin vermiyor diye sorguluyorsunuz. Senarist bu sekansları koyarken sizlerin bir komedi filmi izlercesine kahkaha atmasını beklememiş. Toplum olarak ölüm kavramından ne kadar uzaklaştığımızı ve denk geldiğimizde ise anlamlandıramadığımız bir olay karşısında nasıl tepki verdiğimizi göstermeye çalışmış. Nasıl dün oturup çay içtiğim kişi veya geçen hafta önemsiz bir konudan küstüğüm ve bir daha konuşmaya karar vermediğim kişi ölür sorusunu sordurtmuş. Yan karakterlerin benliğine, cevap alacak kadar üzerinde düşünmediği bir mefhum olunca da nasıl da insanoğlunun saçmaladığını göstermiş.
Dizi henüz yeni yayınlandığı ve çok bilinmediği için spoiler vermeden en fazla bu kadar ilerleyebiliyorum. Dizi boyunca ise bolca beklenmedik olayın sizi karşılayacağına emin olabilirsiniz.
Ölümün kendisi gibi…
——-
Serâzât.com’da yayınlanan yazı ve şiirlerin fikrî hakları ilgili yazar ve şairlere aittir. Bütün hakları saklıdır. İzinsiz kopyalanamaz.