Dost

Karanlık Gecelerin Kutup Yıldızı

Huzuru ile müşerref olmanın heyecanı kişinin benliğini sarardı. Kalbinin sesini duyardı. Gözü aydınlık bir yüze kilitlenirdi. Geniş bir alın, bununla mütenasip bir sima, kara gözlerinden kalbe işleyen ve itimad telkin eden  hoş bir nazar, bitmek bilmeyen,  samimi bir tebessüm ile karşılaşırdı. Hayatının dönüm noktalarında, müşküllerinin halli  için huzurlarına çıkıldığında hep aynı sima ve samimiyete şahid olunurdu.

Samimiyet ve tevazu timsaliydi.

Huzurunda kalb ve ruh ferahlardı. Hüsnünü Yusuf’un (aleyhisselam) cemalinden almıştı.  Kelimeleri inci gibi dizen dudakları, tatlı dili, güzel sesi, her uzvu ile mütenasip çehresiyle sürekli etrafa yaydığı tebessümü göreni hemen kendine aşık ederdi. Allah-ü Tealayı hatırlatırdı. Kibar-ı kelâm olan sözlerini dinleyen bütün benliğiyle kabul ederdi. Zihninde oluşan suallere sohbeti içinde hemen cevap gelirdi.

Kelamıyla, tavırlarıyla, tebessümüyle, derûni nazarları ile etrafına mütemadiyen samimiyet, muhabbet, itimad, huzur, envar yayardı. İsmiyle müssemaydı. Etrafı, bu hususiyetlerden her biriyle görünmez halelerle sarıldığı hissedilirdi.

Sohbeti ile müşerref olan herkesle hususi olarak ilgilenir, kendisini sözleri ile taltif eder, gönlünü alırdı. Onun huzurunda nefsin nefesinin kesildiği hissedilirdi. Zamanın nasıl geçtiği anlaşılmazdı. Kalb huzur ile dolar, ruh rahata kavuşur, vücud dengesini bulurdu. Yolcu ettiğinde kapıya kadar gelir, vedalaşırken ellerini misafirinin omuzuna koyar, yavaş yavaş okşardı. Sonra kulak yumuşağını başmarmağı ile şehadet parmağı arasına alır, tatlı sert ezerdi. Bütün beden rahatlar, tüy gibi hafiflerdi.

Bir dahaki kavuşma umudu, özlemi, hasreti başlardı.

O herkesten biriydi. Tevazu timsaliydi. Bulunduğu mevkiyi, makamı hiç hissettirmezdi. Sanki insanlara yardım, iyilik etmek, onları müşküllerinden, sıkıntılarından, dertlerinden, gam ve kederlerinden kurtarmak için vazifeli biriydi. Alan el değildi. Daima veren eldi. Her mü’minin derdiyle dertli biriydi.

Sanki herkesin sıkıntısı, derdi, meselesi vardı ama O’nlarınki hiç yoktu. Bir cümle ile yol gösterdiğinde kişi ferahlamış olarak yanından ayrılırdı.

Gençliğimizde geleceğimizden endişemiz yoktu. Çünkü O vardı. Zaman, ortam çok karışıktı. Terör şehirlerde, yurtlarda, okullarda, üniversitelerde idi. Her gün bir kaç öğrenci, terör olaylarında kaybediliyordu.

O böyle bir ortamda, karanlık gecelerde yol gösteren, selamet sahiline ulaştıran bir kutup yıldızıydı.

İleri görüşlüydü. Ufku çok genişti. Zamanı doğru okuyan bir kimseydi. Hususi bir ev sohbetinde bulunanlardan birinin; “Efendim kendilerine hizmet cemaati diyen kimseler her faaliyetlerinde bizi taklid ediyorlar. Bulunduğum şehirde de bir yıl içinde birkaç dershane açtılar, varlıklı insanlar çocuklarını bu dershanelere ve öğrenci evlerine gönderiyorlar. Bu hususta ne düşünüyorsunuz”  sualine bir müddet sual sahibine nazarlarını kitleyip tefekkür ettikten sonra verdiği şu cevab bunun açık bir delilidir.

“Hani bir çocuğun eline bir balon verirsiniz ya, şişirmesini istersiniz. O da şişirmeye başlar. Balon kısa sürede büyüdükçe büyür. Sonra birisi bu balona bir toplu iğne batırır. İşte bunların akıbeti bu balon gibi olacaktır. Bu teşhisi yirmibeş yıl sonra aynen vaki oldu.

Kendilerine bir müşkülünü, derdini, sıkıntısını istişare etmek, danışmak için gelenlere hep Allah rızasını gözeterek yol gösterirdi. Hususi bir ev sohbetinde misafirlerini taltif edip hal hatır sorarken birine; “İşte bu arkadaş Almanya’da iken telefon açtı. Efendim Türkiyeye geleceğim, önümde iki imkân var. Gemi ile veya uçakla gelebilirim. Hangisini tercih edeyim? dedi. O zaman gazete baskısında kullandığımız gazete kağıdında sıkıntı vardı. Eğer gemi ile gelirse bir kaç bobin gazete kağıdı getirebilir diye düşünerek gemi ile gelmesini söyledim. Ancak Hocamın “sana sual edenlere Allah rızası için cevap ver” sözü gelince hemen cevabımı değiştirdim. Uçakla gel dedim. Arkadaşımız uçakla geldi. Sonraki günlerde gemi gazetelerde haber oldu. İhbar üzerine yakalanan gemide tonlarca uyuşturucu yakalandı. Bütün gemi personeli, yolcuları, farelerine kadar tutuklandı.” O arkadaşa dönerek ” Doğru mu” dedi. O da “evet efendim” dedi.

Allahü teala rahmet eylesin. Mekanı cennet olsun. Şefaatine nail eylesin.

——-

Serâzât.com’da yayınlanan yazı ve şiirlerin fikrî hakları ilgili yazar ve şairlere aittir. Bütün hakları saklıdır. İzinsiz kopyalanamaz.

Emin ARICI

Öğretmen, Hakim, Avukat, İlahiyatçı, Mütekaid

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu