Sanat TarihiSeyahatTarih

Londra’nın Kalbinde Bir Osmanlı Topu

Geçtiğimiz yazıda, Londra seyahatim sırasında Horse Guards Parade meydanında karşıma çıkan bir Osmanlı topundan bahsetmiş ve bu meseleye ayrıca eğileceğimi söylemiştim. Sözümü tutuyorum. Zira bu top, sade bir silah olmanın ötesinde, tarihî hafızanın ve siyasî sembollerin muşahhas bir örneği olarak Londra’nın kalbinde, üstelik gururla gözünüze soka soka sergileniyor.

Bir Topun Serüveni: Kanuni’den Londra’ya

Bu tunç top, 1524 yılında Kanuni Sultan Süleyman devrinde, Abdullah oğlu Murad adlı usta tarafından dökülmüş. Üzerindeki Osmanlıca kitabede şu ifadeler yer alır:

“Çağın büyük sultanı ve komutanı Süleyman. Ejderha gibi silahlar, gök gürültüsü gibi kükreyerek nefes aldıklarında düşman kaleleri yerle bir olsun. Hicrî 931.”

Kitabe, topun namlusunun üst tarafında yer aldığı için görülmesi zordur. Kitabe olduğu, dikkatli bakıldığında fark ediliyor. Bu sebeple topun önüne açıklayıcı bir plaka yerleştirilmiş:

Turkish Gun, made by Murad, son of Abdullah, Chief Gunner in 1524, taken in Egypt by the British Army 1801.” (1524 yılında Topçubaşı Abdullah’ın oğlu Murad tarafından yapılmış, 1801 yılında İngiliz Ordusu tarafından Mısır’dan ele geçirilmiş Türk topu.)

223 Senedir Aynı Noktada

Napolyon Bonapart, 1798’de Mısır’ı işgal edince Osmanlı, bu tehdide karşı İngiltere’den yardım ister. 1801’deki çatışmalarda, İngiliz donanması İskenderiye’de bu topu ele geçirir. Ertesi yıl Londra’ya getirilen top, Atlı Muhafız Birlikleri Kışlası’nın önüne, Horse Guards Parade meydanına yerleştirilir. O günden bugüne, yani 223 yıldır aynı noktada göz önünde tutuluyor.

Atlı Muhafız Birlikleri Kışlası’ndaki Amirallik Binası

Osmanlı Topunun Üzerindeki Semboller

Topun altındaki taşıyıcı İngiltere’de yapılmış ve üzerine sfenks ile piramit motifleri işlenmiştir. Bu detay, topun Mısır’dan getirildiğine dair bir gönderme olmakla kalmaz; aynı zamanda İngilizlerin Mısır üzerindeki sömürgeci varlığının da bir ifadesidir. Bu yüzden bazı kaynaklarda “Mısır Topu” olarak da anılır.

İngilizler burada tarihin farkında olduklarını gösteriyor. Bu topun altına rastgele desenler değil, ait olduğu coğrafyaya dair antik motifler işlemişler. Tarihe ve sanata ehemmiyet gösteriyorlar. Onlar bir ganimeti dahi estetikle, bağlamla bütünleştirerek sergilemeye önem atfetmişler.

Topun üzerideki Sfenks motifi

Bir alttaki resimde, Britanya’yı simgeleyen zırhlı kadın figürü “Britannia”, bir elini Mısır piramitlerine doğru uzatırken yanında bir aslan ve Union Jack işlemeli bir kalkanla tasvir edilmil. Kabartma, İngiltere’nin Mısır üzerindeki nüfuzunu simgeler. Aslan cesareti, piramitler ise İngiliz varlığının ulaştığı medeniyetleri temsil eder. Yandaki timsah ise Mısır’ı, Nil nehrini temsil etmektedir.

Neden Tam O Noktaya?

Topun konduğu yer rastgele değil. İngilizler, dünyanın dört bir yanından getirdikleri pek çok eseri müzelerinde sergiliyor; çoğu, raflarda ya da camekânlarda sessizce bekliyor. Ama bu top, onlar için yalnızca tarihî bir parça değil demek ki. Diğer eserlerin arasına sıkıştırmamışlar, bir köşede unutulmasına müsaade etmemişler. Aksine, onu şehrin askerî ve sembolik merkezine yerleştirmişler.

Horse Guards Parade, İngiltere’nin askerî kalbinin attığı noktadır. Hemen ardında Savunma Bakanlığı ve Amirallik Binası yer alır. Her yıl resmî törenler, geçitler bu meydanda düzenlenir. Yani bu top, sadece bir hatıra değil, devlet aklının ve imparatorluk hafızasının göbeğinde sergilenen bir güç nişanesidir.

Tarihle Konuşan Bir Nesne

Bir Osmanlı topunun, birinci ve ikinci dünya savaşlarında kararların alındığı merkezlerin ortasında sergilenmesi oldukça manidar. Çanakkale Savaşı’nda İngilizlerin yenilgisi sonrasında, kaç İngiliz askeri bu topun önünden geçerken düşüncelere daldı acaba?

Donanma Bakanı Winston Churchill, harp sırasında bu meydandan geçerken o topun nereden geldiğini biliyor muydu? Israrla desteklediği harekât aleyhine dönünce, acaba bu topla göz göze gelip içinden bir şeyler geçiriyor muydu?

Sultan Abdülaziz, 1867 yılı Temmuz ayında Avrupa seyahati kapsamında Londra’yı da ziyaret etmişti. Londra’da ağırlandı, gelişinin şerefine eğlenceler tertip edildi. O günlerde heyette bulunan bir Türk, bu topla karşılaşmış olabilir miydi? Padişah, bu topun menzilinden geçmiş miydi?

Fazla edebiyat yapıyor olabilirim belki… Lakin ya o top, o gün şöyle seslendi ise:
“Ey koca sultan, beni buraya koydular. Beni görmeden mi geçeceksin? Vatan topraklarına geri götürmeyecek misin?”

Bazı eserler vardır ki, pek çok tarihi hadiseyi sessizce müşahede etmiştir. Hatta bazen “Âh… şu taşın dili olsa da konuşsa…” derler. Ben de aynı temenniyle iç geçiriyorum: 

“Topun dili olsa da, gördüklerini anlatsa… kimlerin önünden geçip kimlerin gözünden kaybolduğunu bir bir söylese…”

Ecdadın Emanetine Biz Ne Yaptık?

Asıl mesele, bu topun orada sergileniyor olması değil yalnızca. İngilizler, o dönem Osmanlı toprağı olan Mısır’a gitmiş, oradan bir topu alıp getirmiş. Bu, tarihten alıp götürdükleri ilk ve tek şey değil. Nice medeniyetin, nice coğrafyanın hatırasını toplayıp kendi merkezlerine taşımışlar. Lakin düşünmeden edemiyorum:

Bu top muhtemelen orada duran tek Osmanlı yadigârı değildi. Aynı dönemde, aynı bölgede başka toplar, kılıçlar, sancaklar, levhalar vardı. Peki onları kim aldı? Kim götürdü? Biz ne yaptık? Ya da yaptık mı?

Tarih sadece kaybedilenlerle değil, koruyamadıklarımızla da yazılır. Bugün hâlâ ecdad yadigârı nice eser, ya fark edilmeden çürümeye terk edilmiş ya da bize ait olduğunu hatırlatan tek bir satır dahi yazılmadan bir kenarda unutulmuş halde duruyor. Oysa bir milletin hafızası yalnızca kitaplarda değil; taşta, tunçta, mermerde, topun gövdesinde de yaşar.

Onlar değil kendilerinin, çaldıkları bir eserin bile medeniyetini anlatan motiflerle süslerken yeri geliyor biz bazen bir cami kitabesine bile sahip çıkamıyoruz. Kabristanlıklarımızda, her biri sanat eseri niteliğinde olan mezar taşlarımızı korumakta zorluk çekiyoruz. Birer tapu hüviyetindeki kabir taşlarına mutlaka sahip çıkılmalı, kaydı tutulmalı. Eyüp Sultan Hazretlerinin etrafında defnolan nice gelmiş geçmiş insanın kabir taşları adeta bir açık hava müzesi gibi.

Medeniyetimizin mirası olan eserlere sımsıkı sarılmalı, en azından idrakinde olmalıyız.

Osmanlı topunun önünde, Londra 2025

Gitmişken…

Bir silah, bir hatıra, bir zafer nişanesi… Ne derseniz deyin; bu topun hikâyesi, Londra’da gezerken gözünüzden kaçabilecek kadar sessiz ama tarihle bu kadar yüklü bir iz taşıyor. Eğer bir gün olur da Londra’ya seyahate giderseniz muhtemelen bu meydandan geçeceksinizdir. Atlı muhafız birliklerinin olduğu bu meydandan geçerken, o topu gözden kaçırmayın.

Gitmişken o topu döken ustaya, harpte kullananlara ve Sultan Süleyman Hazretlerine birer Fatiha göndermeyi unutmayın…

Mısırdan getirilen Osmanlı topunun üzerindeki birkaç detay:

……

Ömer Faruk Güler’in “Güneşin Batmadığı Devletin Güneş Görmeyen Kalbi: Londra” isimli seyahat yazısını okumak için tıklayınız.

——-

Serâzât.com’da yayınlanan yazı ve şiirlerin fikrî hakları ilgili yazar ve şairlere aittir. Bütün hakları saklıdır. İzinsiz kopyalanamaz.

Ömer Faruk GÜLER

Turkey Tribune Editörü. Yazar. Şair. Uluslararası İlişkiler. Yönetim Bilişim Sistemleri. Kadim Yazılar Meraklısı. Londra Doğumlu. Şark irfanına âşık.

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu