Ağır Ceza Mahkemesinde Hâkim üye olarak çalışıyor, bir odayı da diğer üye arkadaşımla paylaşıyordum. Masalarımız karşılıklı idi. İki masanın da ortak özelliği, üzerlerinin dosya ve evraklarla dolu olmasıydı.
Çalışmaktan yorulduğum bir sırada, içeriye bir genç hanımefendi girdi. İkimiz de sanki dinlenmek için böyle bir fırsat kolluyorduk. Başımızı dosyadan kaldırıp, kapıya çevirdik. Hiç unutmuyorum. Saçlarını başının iki tarafında sıkıca toplamış ve iki tane at kuyruğu yapmıştı. At kuyruklarını başının iki yanından sarkıtmıştı. Bu haliyle bir ilk okul çocuğuna benziyordu. Ama yaşı kırka yakındı. Oda arkadaşım olan Hâkim beyin bir arkadaşının kızı idi. Ara sıra bize ziyarete gelirdi. Genç kadın bir baş selamı verdi. Hâkim arkadaşım, kapının yanındaki koltuğu gösterince oraya oturdu. Hoş geldin, hâl hatır faslından sonra sohbete başladık.
Bir ara rüşvet mevzuu geçti. Genç kadın kibarca “Efendim müsaade ederseniz ben de bir hatıramı anlatabilir miyim?” dedi. Tabii ki dedikten sonra anlatmaya başladı.
“Birkaç yıl önce ben bir emlak şirketinde çalışıyordum. Villa alım satımı yapılıyordu. Ben de müşteri temsilciliği yapıyordum. O sıralarda abim biriyle kavga etmiş ve tutuklanmıştı. Ben ilk defa böyle bir şeyle karşılaşıyordum. O güne kadar Adliyede bir işim olmamıştı. Abim için bir şeyler yapmak istiyordum. Ama işin acemisiydim. Ne yapacağımı da bilemiyordum.
Patronuma gidip durumumu anlattım. Patron ilgiyle beni dinledi. “Bizim şirketin avukatı bu konularda iyidir. Seni O’na göndereyim, O gerekeni yapar, sen merak etme” dedi. Teşekkür edip çıktım.
Hemen Avukatın bürosuna gittim. Patron telefon açmış benden bahsetmişti. Beni görünce oturttu. Hemen mevzuya girdi. “Patron mevzuyu anlattı. Ben bugün adliyeye gittiğimde abinin dosyasını inceleyeceğim. Hâkim beyle de görüşeceğim. Yarın bu vakitlerde gel sana bu konuda bilgi vereceğim.” dedi. Sevindim. Teşekkür edip ayrıldım.
Bir gün sonrasını sabırsızlıkla beklemeye başladım. Nihayet bir gün sonrası geldi. Heyecanla avukatın bürosuna gittim. Avukat beni iyi karşıladı. Anlatmaya başladı. “Dosyayı inceledim. Sonrasında da hâkimle görüştüm. Hâkim salıverilmesinin zor olduğunu söyledi. Ama ben bunun bir yolu yok mu? üzerimize düşeni yapmaya hazırız diye ısrar edince “eğer bana bir rolex saat alırsanız sizin için ben tahliye kararı veririm, aksi halde ne zaman tahliye olur bilemem” dedi. Onun için hemen bir rolex saat al getir ben hâkim beye ulaştırayım ve tahliyeyi sağlayayım” dedi. Ben de “Tabii ki avukat bey, o kolay, sen saati alınmış bil,” dedim ve oradan ayrıldım.
Hemen en yakın bir saatçiye gittim. “Bana bir rolex saat verir misiniz” dedim. Saatçi benim yüzüme tuhaf tuhaf baktı. “Hanımefendi o saati burada bulamazsın” dedi. Neden diye sordum. “O her yerde satılmaz, ancak distribütöründe bulursun,” dedi. Yerini de tarif etti.
Neden böyle olduğunu anlamamakla birlikte, tarif ettiği yere gittim. Buyur diyen adama; “Bana bir rolex saat verir misin” dedim. “Tabii ki hanımefendi” dedi. Hemen gidip güzel bir kutunun içinde bir saat getirdi. Baktım. Gerçekten güzel bir saatti. İçimden “hâkim işi iyi biliyormuş” dedim. “Kaç lira” dedim. Adam “15 bin dolar” dedi.
Fiyatı duyunca başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Saat kutusu sanki ateş gibi elimi yaktı, gayri ihtiyari elimi hızla çektim. Bir adım geriledim. Mümkünatı yok! bunu alacak param yoktu. Adama; “ben sonra gelirim” dedim ve hızla oradan çıktım.
Hiç fiyatının bu kadar olacağını tahmin etmemiştim. Cebimdeki hazır parayla alabileceğimi zannetmiştim. Ne kadar safmışım. Hâkim benim düşündüğüm fiyatta bir saate tenezzül eder miydi diye içimden söylenerek hesaba giriştim. Ayağımı yerden kesen bir arabam vardı. Satışa çıkarsam 8 bin dolardan fazla etmezdi. Bütün birikimlerimi toplasam hadi 2 bin dolar etse, 5 bin doları nereden getirecektim. İhtiyaç kredisi alsam ödeyemezdim, kefil bulamazdım. Kim borç para verirdi. İki gün uğraştım. Sonunda bu saati alamayacağıma karar verdim.
Avukatı aradım. Saatin çok pahalı olduğunu ve alamayacağımı söyledim. Avukat “o zaman abinin tahliyesini unut. Hâkimi bu saate karşılık tahliyeye razı edinceye kadar dil döktüm. Şimdi kendisine ne diyeceğim,” dedi. İçimden Hâkim beye iyice sinirlendim. Daha ucuz, benim alabileceğim bir saat olsa olmaz mıydı, o da zamanı göstermiyor mu? İlle de rolex marka olmasının anlamı neydi?
Birden beynimde bir şimşek çaktı. Git Hâkim beye doğrusunu söyle. Belki daha ucuz benim alabileceğim bir saate razı olurdu. Adliyeye gittim. Hâkimin odasını buldum. Kalbim küt küt atıyordu. Bütün cesaretimi topladım. Kapıyı çaldım ve başımı içeri uzattım.
Hâkim kır saçlı, yaşlıca bir adamdı. Önünde bir dosya vardı. Pür dikkat dosyayı okuyordu. Masasının üstünde birçok dosyayla açık duran dizüstü bilgisayarı vardı. Benim kapıyı çaldığımı duymamıştı bile. Suçlu bir çocuk gibi içeri girdim. Kapıyı kapattım. Öylece ayakta beklemeye başladım. Hâkim, giyimine kuşamına dikkat eden biriydi. Kravatı gömleği ile, gömleği takım elbisesi ile uyumlu idi. Çalışırken bile resmiyeti bırakmamıştı. Benim için uzun sayılan bir zaman sonra Hâkim başını kaldırdı. Beni görünce biraz şaşırdı. Belli ki ne zamandan beri orada öylece durduğumu merak etti.
“Buyur kızım, bir derdin mi var” dedi. Sesi babacandı. Bu sesle biraz rahatladım. Ama kafamda söylemeyi tasarladığım bütün kelimeleri unuttum. Sadece “rolex saat” diyebildim. Hâkim iyiden iyiye şaşırdı: “Kızım ne rolexi, ne saati?” diyebildi. Ben, bön bön bakıyordum. Nutkum tutuldu sanki. Hâkim; “Gel gel şöyle otur” dedi. Masasının önündeki koltuğu gösterdi. Ben aceleyle gidip koltuğa oturdum. Teşekkür ettim. Hâkim; “Kızım çekinme bu rolex saat meselesini benim anlayacağım şekilde baştan anlat” dedi. Benim söyleyeceklerime pür dikkat kesildi. Hâkimin bu babacan tavrı karşısında rahatlamıştım. Olayı baştan itibaren anlattım.
Hâkim arkasına yaslandı. Yüzünde hayret ifadesi vardı. Buna şaşkınlık, kızgınlık ve nefret ifadesi de eşlik ediyordu. Epeyce düşündü ve bana dönerek; “kızım sana diyeceklerimi iyi dinle, şimdi bu avukata telefon aç ve “ben bir şekilde parayı tamamlayarak rolex saati aldım” diye söyle” dedi.
Ben Avukata telefon açtım. Aynısını söyledim. Avukat ise telefonda bana “Çok iyi etmişsin, biliyor musun, ben de şu anda hâkim beyin yanında oturuyorum” dedi. Bu cevap karşısında gayri ihtiyari odanın içine göz gezdirdim. Ama bizden başka kimse yoktu. Ömrümde bu kadar şaşırdığımı hiç hatırlamıyorum. Telefon kulağımda dondum kaldım. Avukatın bu cümleden sonra daha ne konuştuğunu hiç duymadım. Resmen bir heykele dönüşmüştüm. Bunun ne demek olduğunu ilk anda çözemedim. Hâkim merakla avukatın ne dediğini anlamaya çalışıyordu. Hâkimin ” Kızım avukat ne dedi” hitabıyla uyandım.
-Şu anda ben de hâkim beyin yanındayım diyor.
– Peki onu bu odada görüyor musun?
– Hayır hâkim bey.
– Şimdi inandın mı bu rolex saat ile hiç ilgim olmadığına?
-İnandım hâkim bey.
– Şimdi gel seninle bu avukata bir oyun oynayalım.
-Peki efendim.
Hâkim bey zile bastı. Hemen kâtip geldi. Dosya numarasını kâtibe söyledi. Kâtibin gitmesi ile gelmesi bir oldu. Dosyayı hâkimin önüne bıraktı. Hâkim dosyayı açıp bir iki dakika baktı; “Bu dosyanın duruşması iki gün sonradır. Bu dosyadaki delillere göre abin fazla bir ceza almaz. Ben de zaten bu celse tahliyesini düşünüyordum. Sen yarın avukata saati alamadığını söyle. Duruşma günü gel sen de duruşma salonuna gir” dedi. Ben teşekkür edip ayrıldım.
Hâkimin ne dediğini çok iyi anlamıştım. Avukatın benim üzerimden oynadığı oyunu da anlamıştım. Kuşlar gibi hafiflemiştim. Avukatı aradım. Saati alamadığımı söyledim. Çok üzüldü. “Maalesef abini bu durumda kurtaramayız, yazık oldu. Ne kadar yatacağını da tahmin edemem. Uzun süre yatacağına hazırlıklı olsan iyi edersin” dedi.
Duruşma günü adliyeye gittim. Bizim dosyanın sırası gelince avukatla birlikte salona girdik. Avukat sanık vekillerine mahsus yerine, ben de mübaşirin bana gösterdiği izleyici yerine geçip oturdum. Polis, abimi getirdi. Salondan içeri girerken göz göze geldik. Kendisine öyle bir gülümsedim ki, bu celse tahliye olacağına inandı. Polis, abimi sanık yerine aldı. Hâkim; “Kelepçeyi çözün” dedi. Duruşma başladı. İfadeler alındı. Hâkim;
“Gereği düşünüldü;
Sanığın işlediği suçun vasıf ve mahiyeti, kanunda öngörülen ceza, mevcut delil durumu, sabit ikametgâh sahibi oluşu, delilleri karartma ihtimalinin bulunmaması, tutuklu kaldığı süre nazara alınarak sanığın tutuksuz yargılanmak üzere tahliyesine,
Başka suçtan tutuklu ve hükümlü değilse salıverilmesi için ceza evi müdürlüğüne müzekkere yazılmasına…” dedi. Sonrasını anlamadım.
Ama avukatımın daha karar bitmeden hızla çantasını alarak adeta koşarcasına duruşma salonunu terk edişi hiç gözümün önünden gitmez.”
——-
Serâzât.com’da yayınlanan yazı ve şiirlerin fikrî hakları ilgili yazar ve şairlere aittir. Bütün hakları saklıdır. İzinsiz kopyalanamaz.