
Sovyet Rusya kendini demir perdeyle tecrit etmiş, sahası bütün bir ülke, laborantı bir parti olan ve testlerinin sonucunun sır gibi saklandığı bir laboratuvardır. Peki, buradaki deneyin mevzusu/konusu nedir? Marx’ın bağrından çıkardığı komünizmin teorisi, içtimai hayatın ihtiyaçlarını tam manasıyla karşılayabilir mi?
Bu sorunun cevabını öğrenmek için 1978 yılında Mustafa Necati Sepetçioğlu ve eşi, 33 günlüğüne Sovyet Rusya’ya gittiler.
O sıralar Rusya’ya tek başına turist olarak gitmek neredeyse mümkün değildi. Bunun sebebi Inturist gerçeğidir. Inturist, devlete bağlı olan (diğer bütün Rusya’daki şirketler gibi) bir turizm şirketidir. Bu turizm şirketi, turistik maksatla gelen kişilere devletin Rusya’da göstermek istediği yerleri ve yine onun istediği zaman aralığında gösterir. Sizin gezmek istediğiniz yerler mühim değildir.
Şirket, bu organizasyonu başarıyla tatbik edebilmek için turistleri kafileler hâlinde ülkeye getirir. Fakat Sepetçioğlu çifti, Rusya’nın gerçeklerini görmek için kafile hâlinde gelmeyi reddederler. Inturist şirketi, çiftin bu taleplerini uzun süre ertelemelerine rağmen sonrasında kabul eder ve çiftimiz 1978 yılında Rusya’ya gider. Yazarımız, otuz üç gün boyunca içtimai hayata dair birçok müşahedede bulunur; şahit olduğu ve başkalarından işittiği (aynı zamanda kaynağına güvendiği) hadiseleri kaleme alır. Esasında kitabın mühim olmasının sebebi de budur. Çünkü yazarımızın içtimai hayata dair gördüğü her bir somut hadise, aslında devletin ideolojisi olan komünizmin yansımalarıdır. Sovyet Rusya’nın devlet idaresini, Rus milletini ve Rusya’nın karakteristik özelliklerini – yani bir nevi komünist Rusya’nın huyunu suyunu – anlamak için bu kitap üzerine iyice kafa yormak lazımdır.
Komünizmin en büyük vaatlerinden biri, insanların iktisadi manada eşit olmalarıydı. Evet, bu hususta herkes eşitti ama herkes eşit bir şekilde fakirdi. Hatta devlet daha da ileri giderek iktisadi sistemi, insanları fakirleştirmek üzerine kurmuştu. Bu kitapta yazarımızın müşahade ettiği üç türlü yolla devlet milletten parayı alıyor, daha doğrusu soyuyor: karaborsa, merkez planlayıcısının hesaplamaları ve otellerde kiralama usulü.
Komünistler, Rusya’da burjuva ahlaksızlığına dair (yani genelev, fuhuş gibi) müesseseler bulunmadığını iddia ederler. Lakin Rusya’da “Beriozka” veya “Suvenir mağazası” (hediyelik eşya dükkânı) denilen, kapsamını bu isimle hafiflettikleri müesseseler vardır. Bu müesseselerin diğerlerinden farkı, Rus vatandaşının kendi parasıyla alamayacağı ürünleri (kadınlar için ipek çorap, ruj, sürme vs.) ve hizmetleri (kızlı erkekli içkili mekânlarda eğlenmeyi ve dans etmeyi) dolar karşılığında turistlere sunmasıdır. Tabii ki bir Rus erkeği ve kadını da bu ürünleri ve hizmetleri almak için dolar bulmak isteyecektir. Hatta doları alabilmek için değerinin birkaç katını ödemeye razı olacaktır.
Bu ise karaborsa değil midir? Bu da bir burjuva ahlaksızlığı değil midir?
İşte devlet, bu müesseseler aracılığıyla bu gibi temel eşyalar için karaborsa oluşturmaktadır. Milletin ne kadar dövizi varsa toplamaktadır ve aynı zamanda bu yolla onları fakirleştirmektedir. Yazarımız, Rusya’ya ayak bastığında Rus milletinin onlara, daha doğrusu üzerlerindeki değerli eşyalara neden uzun uzun baktıklarını, bu müesseselerin varlığını öğrendikten sonra anlamıştır.
Rusya’nın iktisadi gerçeklerinden biri de merkez planlayıcılarının hesaplamalarıdır. Merkez planlayıcısı, Rusya’da hangi fabrikanın ne kadar ürün üreteceğini planlayan kişidir. Öyle bir hesaplama yapar ki planı inceleyenler, insanı enerjisi bitmez tükenmez bir makine ve kendi hesaplarında doğadaki fizik kanunu zanneder. Bu planlara tâbi olan fabrikalardaki işçiler, ayın ilk on günü gerçekten verimli ve iyi sayılabilecek mallar çıkarır. Fakat kalan günlerde sadece sayıyı yetiştirmek için üretim yapılır ve kalitesi de ona göre olur. Gerçekten de yazarımız, mağazalardaki (zamana bağlı olarak) ürün talebine olan farkı müşahade etmiştir.
Merkez planlayıcısı sadece mal üretimini hesaplamıyordu. İşçilerin ve emeklilerin ne kadar maaş alacağını da hesaplıyordu. Yukarıda da bahsettiğim gibi merkez planlayıcısı, insanları adeta bir makine gibi gördüğü için sadece asgarî ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde maaşları hesaplıyordu ve dağıtıyordu.
Devlet, otellerdeki kiralama usulüyle de resmen turistleri dolandırıyordu. İlk başta yazarımız eşiyle ünlü Rossio Oteli’nin önüne geldiğinde hakikaten büyülenmişlerdi. Ama Rusya soğuktu ve otelin kaloriferleri de çalışmıyordu! Isınmak için bir semaver ve iki bardak almak istediklerinde Rusya’nın resmen dolandıran kiralama fiyatları ile karşılaşmışlardı. Hâlbuki bu hizmetler yurt dışındaki diğer otellerde ücret ödemeksizin de alınabiliyor. Fakat Rusya’da karşılıksız vermek yoktu, sadece karşılıksız almak vardı.
Sovyet Rusya’da “tatlı su Komünistlerinin“ bahsettiği gibi iktisadi manada eşitlik vardır ama refah yoktur. Sanki Rusya hakkında ne söylenirse tersini düşünmek gerekir. Yazarımız, Rusya’da iktisadi sahadaki müşahedelerinin haricinde, içtimai hayata dair de birçok müşahede de bulunmuştur. Bunları dört ana başlıkta inceleyebiliriz: propaganda, bahşiş, kontrol ve devlet iradesi.
Propaganda, Rusya’da kendini münafıklık olarak gösterir. Dış devletlere karşı özellikle hürriyete ne kadar ehemmiyet verdiklerine ve ne kadar güçlü olduklarına dair çokça reklam yaparlar. Medya kanallarının tamamı devlet kontrolünde olduğu için Rusya, hakikatte olduğundan her zaman daha büyük gösterilir. Gazeteler, dergiler, reklam panoları ve diğer tüm medya vasıtaları ideolojiye kul olmuştur. Keşke sadece bununla kalsaydı; sanat da ideolojiye kul olmuştur. Rusya’da çıkan herhangi bir eser, komünist karşıtı veya emperyalist yanlısı olamaz. Bu yüzden Çarlık Rusya’sı döneminde dünyanın gözdesi olan Rus edebiyatı, komünizmle birlikte adeta 500 yıl geriye gitmiştir.
Rusya yalnızca dış dünyaya propaganda yapmaz, kendi halkına da devletin ne kadar güçlü olduğunu göstermek için propaganda yapar. Örneğin, Kozmos Pavyonu, yılın belirli zamanlarında açılan ve Rusya’nın teknolojisinin sergilendiği bir festivaldir. Umumiyetle uzay aracı, tank, silah, roket gibi ileri teknoloji ürünleri teşhir edilir. Normalde lokantalarda para karşılığında bile yiyemediği yemekleri halk bu festivalde bedavaya yiyebiliyordu. Bu yüzden Rus halkının devletinden memnun olduğunu hissedebildiği belki de tek yerdir. Çünkü burada devletin çalıştığını ve çalıp çırpmadığını müşahede ediyordu. Peki, gerçekten de öyle midir? Bu soruya müspet cevap vermek mantık dışı olur. Çünkü propagandaya avuç dolusu para harcayan bir devlet, gerçek bir güç unsuru olan ilme ve ilim adamlarına sahip olsaydı, bu kadar propaganda yapmaya ihtiyaç duyar mıydı? Propaganda, mevcut durumun tam tersini göstermek için kullanılan bir silah değil midir? Yüksek mühendislik ilmi gerektiren bu ürünler neden birer propaganda vasıtasına dönüşsün ki? İşte bu soruların cevabı, Kozmos Pavyonu’nda sergilenen teknoloji harikası ürünlerin bir sanayi hırsızlaması olduğuna dair güçlü bir delildir.
Rusya’da bahşiş, kendini rüşvet olarak gösterir. Yazarımız, kendilerine turu gezdiren rehberin “bahşiş” adı altında fazladan para aldığını anlatır. Aynı şekilde, 50 kopeklik yol için taksiye üç ruble verdiğini de aktarır. Bir lokantada hesap ödendiğinde para üstü almayı unutmak neredeyse bir mecburiyet gibidir. Çünkü para üstü, size sunulan o güzel hizmet için gönlünüzden kopan (!) bir bahşiş sayılmaktadır. Rusya’da bahşiş ismi altında alınan rüşvet, bir ahlak kaidesi hâline gelmiştir. Rüşvet vermeyen biri ahlaksız sayılır ve toplum tarafından hor görülmeye mecburdur.
Rusya’daki kontrol mekanizmaları, kendini paranoya ve aşırı evham olarak gösterir. Mesela, yazarımız Moskova Havalimanı’na geldiğinde her kontrol noktasının başında iki polisin bulunmasına mana verememiştir. Ancak sonrasında ikinci polislerin, kontrol noktasındaki diğer polisi teftiş etmek için vazifelendirildiğini öğrenir. Yani devlet, teftişten mesul her polise ayrıca bir müfettiş atamaktadır. Ayrıca, Rusya gibi dünyanın süper gücü olduğunu iddia eden bir devlette yabancı dil bilme oranı çok düşüktür. Bunun sebebinin de tamamen devletin kontrol mekanizmaları ile alakalı olmasına hayret edilir. Devlet, yabancı dil öğrenen vatandaşlarının öğrendiği dille birlikte yabancı kültürü tanımasını tehlikeli buluyor. Çünkü yabancı kültürün vaat ettiği hürriyet vatandaşlara daha cazip gelecektir ve devlet vatandaşları üzerindeki otoritesini kaybedecektir.
Hatta Rus vatandaşları, komünizm veya devlet aleyhine bir ifadeyi (kısık sesle dahi olsa) asla bir mekânda dile getirmezler. Evlerinde bile söylemezler. Eğer böyle bir konu açılacaksa dışarıya çıkar ve ancak bir dere kenarında konuşurlar. Çünkü halk, evlerde dinleme cihazlarının bulunduğuna inanmaktadır. Yazarımızın bizzat yaşadığı ve başkalarından dinlediği bazı olaylar, bu iddiayı doğrular niteliktedir. Bütün bu hadiseleri nazar-ı itibara aldığımızda, devletin kontrol mekanizmalarına evham derecesinde düşkün olduğu anlaşılıyor.
Devlet, iradesini (hâşâ) bir ilahi bir buyruk gibi addeder. Neyi irade ettiyse o şekilde idare edilecektir millet. İşte, ilahlık kisvesine bürünen devletbaşkanları, Rusya topraklarında ve hudutları içindeki beş Türk Cumhuriyeti’nde de dine dair bütün tedrisatı kaldırmış ve kutsi değer atfedilen tüm mekânları kapatmıştır. Adeta kendisine taptırmak ve ilah olduğuna inandırmak için çeşitli yollara başvurmuştur. Kitapta anlatılan “bekleyen çocuklar” bölümündeki hadise, bunun en dehşet verici delilidir.
İnandığı ve yaşattığı ideolojinin mükemmel olduğuna inanan bir müessese (yani devlet), mükemmel işler ortaya koymalıydı. Ancak bu işlerin yansımalarından birine Rossia Oteli’nin lokantalarında rastlamak mümkündür. Yemek saatine geç kalındığında, büyük ihtimalle yemek masanıza saatinde konulduğu için soğumuş olarak yemek mecburiyetinde kalacaksınız. Her şey nizami olmalıdır! Hatta fazladan bir yemek sipariş edildiğinde lokanta işletmesinin bocaladığı görülmektedir. Bir başka misal ise, devlet kaynaklarının öyle ince hesaplarla bölüştürür ki muhtemel bir yangının tahribatı ancak birkaç sene içinde giderilebilecektir. Yazarımız kitabında “Rusya’da hayat, bir tarifler disiplinidir.” der. Çünkü devlet, neye iyi derse o iyi, neye kötü derse o kötüdür. Devlet, uyku, çalışma, alışveriş gibi bütün ihtiyaçlarınız için ne kadar zamanı uygun görmüşse. Asla insanın tabi ihtiyaçları ve istekleri değildir!
Rusya’da komünizm havası, yukarıda anlatıldığı şekilde teneffüs ediliyordur. Yazarımızın şahit olduğu ve bizzat tecrübe ettiği bu hadiseleri göz önüne aldığımızda, koca bir laboratuvar olan Rusya’da, yazımızın en başındaki sualin cevabı artık net değil midir? Komünizm teorisi, pratikte içtimai hayatın ihtiyaçlarını karşılayabilmiş midir? Yazarımız bu suallerin cevabını okuyucularına bıraktığı için ben de bunların cevabını size bırakıyorum. Neticede, akıl sahipleri için bir işaret yetişir!
——-
Serâzât.com’da yayınlanan yazı ve şiirlerin fikrî hakları ilgili yazar ve şairlere aittir. Bütün
hakları saklıdır. İzinsiz kopyalanamaz.