Güzel, güneşli bir gündü. Ramazan-ı şerifin ilk günü. Babası, küçük kızının elinden tutmuş, iki sokak ötedeki mahalle bakkalına gidiyorlardı. Orucun verdiği rehavet, ilkbahar havası ile birleşmiş ve insana tarifi imkânsız bir hafiflik veriyordu. Yürüdükleri sokak, boğazın serin mavi sularını da seyretmeye elverişli idi. Boğaz manzarası, her zaman arzu edilen, seyri doyumsuz bir güzellik sunardı. Küçük kızının billur sesiyle ‘babacığım’ diye başlayan soruları da başka bir neşe kaynağıydı. Derken mahalle bakkalına gelmişlerdi.
Bakkala girdiklerinde tezgahının arkasındaki bakkalın karşısında duran yaşlı, gözlüklü, top sakallı, kır saçlı adamın içtiği sigaranın dumanının yüzüne doğru üflenmesiyle, babanın yaşamakta olduğu maddi, manevi tüm güzellikler bir anda yerle yeksan oldu. Sinirlendi, kızını unuttu.
Adama yüksek bir sesle:
-Beyefendi bugün ramazan, ben orucum, siz oruç tutmayabilirsiniz, ama sigaranızın dumanını başkasının yüzüne üflemeye ne hakkınız var.
Adam aynı sertlikle cevap verdi:
-Sizin orucunuzun sevabı size ait, benim sigaramın keyfi de bana aittir. Burası laik bir ülke, isteyen oruç tutar isteyen tutmaz.
Baba, adamın bu terbiyesiz tavrına öyle sinirlendi ki, adamın yüzüne patlattığı tokadın farkında bile değildi. Adamın gözlüğü yere düştü. Sarsıldı. O da tokadı karşılıksız bırakmadı. Birbirlerine girdiler.
Bakkal, araya girmeye çalıştı. Ancak tarafları sakinleştiremedi. Bu kavgadan dükkandaki eşyaların zarar göreceği endişesini de taşıyordu.
Küçük kız ne olduğunu pek anlayamamıştı. Ancak korkudan ödü patlamış gibiydi. Bir köşeye sinmiş, nefes bile almıyordu.
Bakkal güçlükle de olsa tarafları sakinleştirdi. Baba ile kızını dükkândan çıkardı. Baba kızının elinden tutup aynı sokaktan geri döndüklerinde henüz o attığı tokatla hayatının en büyük hatasını işlediğinin farkında bile değildi.
************
Tokatı yiyen adam, bakkal dükkanının içinde gözlüğünü ararken sersemlediğini fark etti. Gözlüğünü buldu ve taktı. Bakkala baktı. Gururu kırılmıştı. Bu tokat karşılıksız kalmamalıydı. Hemen aklında nasıl bir karşılık vereceğinin planını yapmaya başladı. Sersemliği geçmişti. Bakkala döndü;
-Bana şahitlik eder misin?
Bakkal;
-Tabi ki, gördüklerimi söylerim.
Adam, dışarı çıkıp yürümeye başladı. Bir sigara yaktı. İçine derin bir nefes çekti. Bu kendisine iyi gelmişti. Sol gözünü yıllar önce kaybettiğini hatırladı. Şimşek çakar gibi bir plan beyninde oluşmaya başladı. Planını netleştirdiğinde kendi avukatlık bürosuna gelmişti. Masasının başına oturdu. Daktilosuna 3 nüsha A4 kâğıdı taktı, özenle aralarına kopya kâğıdı yerleştirdi. Cumhuriyet Başsavcılığına hitaben şikâyet dilekçesini yazmaya başladı.
Müşteki bölümüne adını yazdıktan sonra avukat yazmayı da ihmal etmedi.
Olay bölümüne;
“Bugün sigara almak için mahalle bakkalına gittim. Sigaramı aldıktan sonra bakkal ile muhabbete daldık. Bir sigara yaktım. Sigaramı yakmakta iken içeriye Müşteki girdi. Yanında kızı olduğunu tahmin ettiğim küçük bir çocuk da vardı. Beni görünce ” Sen utanmıyor musun bu Ramazan günü sigara içiyorsun dedi ve cevap vermeme fırsat vermeden tekme, tokat, yumruklarla beni darp etmeye başladı. Kızı korkudan köşeye sinmişti. İlk yumruğu sol gözüme geldi. Gözlüğüm fırladı gitti. Sırt üstü yere düştüm. Yerde de beni tekmelemeye devam etti. Bakkal araya girmeseydi beni öldürecekti. Bakkal adamı dışarı çıkardı. Beni de ayağa kaldırdı. Gözlüğümü yerden alıp taktım. Dışarı çıktım. Büroma doğru yürürken sol gözümün görmediğini fark ettim. Gözüme gelen yumruk beni kör etmişti. Daha sonra mahalleden bazıları ile bu olayı konuşurken “o adamı biz tanıyoruz, sen yine ucuz kurtulmuşsun. Bu adam ramazanlarda elinde sopa, mahallede dolaşır, oruç yiyenlerin kafasını gözünü yarar. Senin verilmiş sadakan varmış” dediler.
Sonuç bölümüne de “Beni öldürmeye teşebbüs eden, gözümün görme yeteneğini kaybetmesine neden olan, laiklik, özgürlük düşmanı bu adamın en ağır cezayla cezalandırılmasını, doktora sevkimi saygıyla arz ve talep ederim.” diye yazdı.
Dilekçesini alıp Adliyenin yolunu tuttu.
Müracaat savcısının kapısını çaldı, içeri girdi. Kendini avukat olarak tanıtmayı ihmal etmedi. Savcı “buyurun avukat bey ayakta kalmayın” dedi. Eliyle koltuğu gösterdi. Avukat bey oturdu. Dilekçesini savcıya uzattı. “Savcı Bey benim şahsıma ait şikâyet dilekçemdir. Bugün bir vatandaş tarafından darp edildim, şikayetçiyim” dedi.
Savcı bey masasının altındaki zile bastı. Hemen kapı açıldı. Savcının kâtibi içeri girdi. Saygıyla;
– Buyurun savcı bey
Savcı bey;
– Avukat beyin Müşteki sıfatıyla ifadesini alacağız.
Kâtip daktilonun bulunduğu küçük masaya geçti. Aynı işi defalarca yapmanın alışkanlığı ile kağıtları daktiloya yerleştirdi. Kopya kağıtlarını, arasına itinayla yerleştirdi ve “hazırım efendim” dedi. Avukat bey dilekçesinin aynısını tekrarladı. Savcı bey kâtibine ifadeyi eksiksiz yazdırdı. Katibine, “Müzekkere yazacağız” dedi. Kâtip A4 kağıdını katlayıp arasına yarım kopya kâğıdı yerleştirip buyurun savcı beyim dedi. Savcı, “Haydar Paşa numune Hastanesine” diye başlık attı, devamla “müzekkere hamili şahsın muayenesinin yapılarak uğradığı darp sonucu kaç gün iş ve gücünden kalacağı, ne kadar sürede iyileşeceği, sol gözünde görme kaybı olup olmadığı, bunun uzuv zaafı niteliğinde olup olmadığının tespiti ile düzenlenecek kurul raporunun savcılığımıza ivedi olarak gönderilmesi rica olunur” diye yazdı. Bir müzekkere daha yazdırdı. Bu da şüphelinin ivedi olarak savcılıkta mevcuden hazır bulundurulmasına ilişkin emniyet müdürlüğüne yazılan bir müzekkereydi. Avukat beyin ifadesine, imzasını aldı. Hastaneye yazılan müzekkereyi de kendisi imzalayarak avukata verdi.
Avukat istediğini almıştı. Mesai bitmeden hastaneye ulaşmalıydı. Göz polikliniğinde tanıdığı doktora söyleyeceklerini beyninde tasarlayarak yelyepelek hastaneye ulaştı. Doktora özellikle dilekçesinde yazdığı, kendisine, oruç tutmadığı için saldıran kişinin mahallede estirdiği terörü detaylı bir şekilde anlatmayı ihmal etmedi. Doktor kendisini muayene etti, notlarını aldı. Sol gözünün tamamen görmediğini tespit etti. Avukat beye; “Sen gidebilirsin, gerisini ben hallederim” dedi. Avukat bey istediğine kavuşmanın sevinciyle hafiflemiş olarak hastaneden ayrıldı.
Yazı Dizisi: 7 bölümden oluşan bu hikaye dizi devam edecek…
——-
Serâzât.com’da yayınlanan yazı ve şiirlerin fikrî hakları ilgili yazar ve şairlere aittir. Bütün hakları saklıdır. İzinsiz kopyalanamaz.