Hatıra

Tokat: Rapor (5/7)

İki sene sonra adli tıp kurumundan rapor geldi. Ama müştekiyi sevindirmiş, sanığı da hem şaşırtmış hem de oldukça üzmüştü. Çünkü Adli Tıp kurumu da ilk raporu tekrarlamış, hatta bir tokatla gözün ne şekilde kör olabileceğinin tıbbi bir açıklamasını da yapmamıştı.

Arkadaşının tanıdığı hâkim başka bir mahkemeye atanmıştı. Bu mevzu için hâkim beyin atandığı mahkemeye gitti. Hâkim bey, arkadaşının selamı ile gelen sanığı kabul etti. Kendisini dinledi. Raporu okudu. O da çok şaşırdı.  Kendisine “Bu rapora itiraz mümkündür. Adli tıp Kurumu itiraz kurulu daha çok üyeyle bu raporu inceleyecektir. Kurulu etkilemek zordur. Oradan büyük ihtimal rapor bozulur” dedi. Sanık; “ben ilk raporu veren hastanenin raporda imzası bulunan klinik şefiyle gidip görüşmek istiyorum, bunda bir mahzur olur mu?” diye sordu. Hâkim bey “hayır mahzuru olmaz, en fazla bu rapora ben bu kadar süre sonra ne diyebilirim elden bir şey gelmez der” dedi.

Sanık, klinik şefiyle görüşmeyi aklına koydu. En azından, hadi farz edelim benim tokatım itiş kakış sırasında yüzüne denk geldi, bununla nasıl gözün kör olabileceğinin gerekçelerini öğrenirdi. Hâkim beyin yanından ayrıldıktan sonda hastaneye gitti. Klinik şefi Doçent Doktor, odasında oturuyordu. Sanık önemli bir şey görüşmek istediğini söyleyince itirazsız kabul etti. Oturması için yer gösterdi.

Devlet kapısında makam sahibi görevlilerin gelenlere yer gösterip oturması çok güzel bir davranıştır. Hem kişiyi rahatlatır hem de ne söyleyeceğini oturarak bir sohbet ortamında daha rahat anlatabilir.

Sanık da bu davranışına teşekkür ederek oturdu. Önce kendi imzası olan raporu Doçent Doktora uzattı. Dört yıl önce böyle bir kurul raporu vermişsiniz, raporda başkan olarak imzanız var. Sadece anlamadığım bu rapor ile ilgili olarak beni aydınlatmanızı istiyorum. Çünkü bu rapor benim hayatımda dönüm noktası olacak bir rapordur dedi. Doktor bu arada raporu okumaya başlamıştı bile…

Sanık, merakla doktorun raporu okumasını izledi. Doktor başını kaldırdı. Sanığın yüzüne şaşkınlıkla bakakaldı. Sanık söyleyeceği cümleyi sabırsızlıkla bekliyordu. Böyle durumlarda saniyeler saatler gibi oluyor derlerdi de inanmazdı.

Doktor;

-Bu raporun altındaki imza bana aittir. Ancak ben böyle bir rapor yazmadım.

Şaşkınlık sırası sanığa gelmişti.;

-Nasıl olur?

Doktor sözlerine şöyle devam etti;

– Bu rapor beş yıl önce yazılmış olmasına rağmen böyle bir rapor yazmadığımı çok iyi hatırlıyorum. Kurulda böyle bir rapor görüşmedik. Çünkü rapor tıbbi gerekçelerle yazılmış bir rapor değil. Bu nedenle böyle bir rapor görüşmediğimi ve yazmadığımı kesin olarak hatırlıyorum. Büyük ihtimal görüşülen raporlar arasına sonradan karıştırılıp bana imzalatılmıştır. Birbirimize güvendiğimiz için böyle bir şey hem aklımıza gelmez hem de bütün raporları yeniden okumak için zamanımız olmuyor maalesef. Böyle bir olayla ilk defa karşılaşıyorum. Şimdi ben kendi bilgi ve uzmanlığıma, raporda belirtilen bulgulara göre mütalaamı yazacağım. Sen bunu mahkemeye götür ver, mahkeme uygun görürse duruşmaya gelip tanık olarak beyanda bulunabilirim. Sana ancak bu kadarını yapabilirim.  Kendi içimizde bu olayı soruşturacağım… Bu ise işin bizi ilgilendiren tarafı… Yarına kadar hazırlarım gel mütalaayı al.

Sanık bu kadarını beklemiyordu. Böyle insanlar da kalmış mı diye kendi kendine söylendi. Resmen kendisini bile tehlikeye atıyordu. Doğrunun ortaya çıkması, adaletin yerini bulması adına. İçinden kendisine dua etti. Teşekkür etti. Oradan ayrıldı.

Ertesi gün doktordan raporu aldı. Hâkim Beyin yanına geldi. Hâkim bey mütalaayı alıp okumaya başladı. Başını kaldırdığında şaşkınlığı yüzünden okunuyordu. Kendisi de baştan beri böyle tahmin ediyordu. Ancak şaşkınlığı doktorun bu tavrı idi. İçinden hayranlık duydu. Mütalaayı sanığa geri verdi. “Bu mütalaayı götür dosyasına koy, avukatın da itiraz etsin. Adli tıp ihtisas dairesinin raporunun itiraz kurulunda incelenmesini talep etsin” dedi.

Sanık oradan ayrıldığında Hâkim ne yapabileceğini düşünmeye başladı. Şimdilik yapabileceği, sadece Mahkeme başkanına gidip durumu izah edip raporun itiraz kuruluna gönderilmesini temin etmekti. Hemen kalktı. Başkanı çoktandır ziyaret etmemişti. Bu vesileyle çayını da içer biraz muhabbet ederlerdi. Beş yıl beraber çalışmışlar ve birbirlerinden hiç rahatsız olmamışlardı. Abi kardeş gibiydiler. Birbirlerine sonsuz güvenirlerdi. Bu meslekte güven çok önemli idi. Hele heyet halinde çalışan mahkemelerde bu çok daha önemli idi.

Güvenmediğin arkadaşına düşünceni söylemen mümkün değildi. Çünkü eğer dürüst değilse senin düşünceni satar, onu paraya tahvil edebilirdi. Yani nasıl? Mesela sen beraat düşünüyorsun. O bunu öğrenince gidip Sanık tarafına ulaşıyor ve kendisini beraat ettireceğini, ancak diğer mahkeme üyelerini de buna razı edeceğini, buna para gerektiğini söyler, durumuna göre ödeyebileceği en yüksek miktar parayı alır. Beraatten sonra sanığa beraatini sağladığını gururla söyler, hatta bu durumdaki tanıdıklarının işini de halledebileceğini söyleyerek reklam da yapar. Garibim diğer üyenin ve başkanın ruhu bile duymaz ama vatandaş nezdinde rüşvetçi durumuna düşerler. Hâkim bey, böyle bir meslektaşı ile hiç çalışmadı ama az da olsa böyle olayları duyardı.

Bu düşünceler beyninden kayarken kendini başkanın kapısında buldu.  Başkan yine her zamanki gibi dosyaların içine başını sokmuş, dünyadan habersiz çalışıyordu. Hâkim beyin kapıyı çaldığını, içeri girdiğini bile duymamıştı. Hâkim bey;

– Rahatsız etmiyorum inşallah sayın başkanım.

Başkan başını kaldırdı. Hâkim beyi görünce sevindi, yüzüne bir gülümseme yayıldı. Yerinden doğruldu.;

– Estağfurullah Hâkim beyim; Hoş geldiniz. Ne demek rahatsız olmak, bilakis memnun oldum. Zaten çok yorulmuştum. Sayende bir çay içer, biraz dinlenirim

Hâkim Bey meslektaşları arasındaki sevgi ve samimiyet kokan bu dili çok severdi. Binlerce dosyayla gerçeği ortaya çıkarmak için boğuşan bazen müebbet hapis, bazen idam cezası veren bu insanların böyle ince ve zarif olmalarına şaşardı. Başkan;

– E Hâkim bey başka bir mahkemeye gidince bizi unuttun, söyle bakalım nasılsın, iyi misin, memnun musun? nasıl gidiyor yeni mahkemen? 

– Teşekkür ederim, gayet iyiyim. Yeni mahkememe de alıştım, bir sorun yok. Siz nasılsınız, sağlığınız sıhhatiniz nasıl?

-Sen biliyorsun buranın nasıl olduğunu, dosyalardan başımı kaşımaya, tuvalete gitmeye fırsat bulamıyorum. Kalbim de yavaş yavaş tekliyor ve sinyal veriyor ama yine şükür ayağımızın üstündeyiz, işimize gidip gelebiliyoruz.

Hâkim bey bu hâl hatır faslından sonra sözü fazla uzatmadan mevzuyu açtı. Dosya Başkanın yanındaydı. Başkan karar vereceği dosyaları yanında tutardı. Demek ki bu dosyaya da son gelen adli tıp raporuna göre karar verecekti. Dosyayı önüne açtı.

– Buyurun Hâkim bey.

– Sayın Başkanım biliyorsunuz ben kendim de bir tokatla gözün kör olacağına inanmıyorum. İlk raporu veren doktor da rapordan farklı bir rapor vermiş, bu nedenle bir adli yanlışa düşmemek için sanık tarafının itirazını kabul ederek dosyayı Adli tıp itiraz kuruluna göndermenizi rica edeceğim.

Başkan Bey’in tepkisi sert oldu.

– Hâkim ben bu Adli tıp raporuna göre karar vereceğim… Zaten bu sanıklar da beklerler, beş yıl geçtikten sonra akılları başlarına gelir. Neden daha önce böyle bir itirazda bulunmamış? dosya karar aşamasına gelince mi aklı başına gelmiş?

Hâkim bey böyle bir tepki beklemiyordu. Ama Hâkim beyin kafasında başka bir çözüm olduğu için aynı sertlikle tepki vermedi. Aradan beş yıl geçmiş olmasının sanığın suçu olmadığını, duruşmadan kaçan kişinin haksız yere şikâyette bulunan avukat olduğunu, devletin onu beş yıl boyunca mahkemenin huzuruna getiremediğini, eğer itirazı kabul etmezse, bu rapor genel kurulca da sonuca bağlanmazsa yanlış karar verilebileceğini, bir adli hatanın daha yakasına yapışabileceğini, vicdanında bu rahatsızlığı hep hissedebileceğini söylemedi.

Nezaketle, tebessümle ayağa kalktı, müsaade istedi, kapıya yönelince “Sayın başkanım biz de çay içmeye bekleriz” dedi ve ayrıldı.

Yazı Dizisi: 7 bölümden oluşan bu hikâye dizi devam edecek…

Tokat: Müşteki (Birinci Bölüm)

Tokat: Soruşturma (İkinci Bölüm)

Tokat:Hâkim (Üçüncü Bölüm)

Tokat: Dâvâ (Dördüncü Bölüm)

——-

Serâzât.com’da yayınlanan yazı ve şiirlerin fikrî hakları ilgili yazar ve şairlere aittir. Bütün hakları saklıdır. İzinsiz kopyalanamaz.

Emin ARICI

Öğretmen, Hakim, Avukat, İlahiyatçı, Mütekaid

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu