Hatıra

Tokat: Ziyaretler (6/7)

Başkanın odası ile üye hakimlerin odası arasında mahkeme kalemi vardı. Kalemde müdür ve katiplerle beş yıl beraber çalışmışlardı. Evinden, eşinden daha fazla onlarla vakit geçirmişti. Bazen sabah saat sekizden gece on ikiye, bire kadar beraber çalışırlardı. Devlet memurlarından en fazla çalışan gruplardan biri de adliye çalışanları idi. Hata kabul etmeyen bir tempoyla çalışırlardı. Kapıdan başını uzatıp bir selam vermek zorunda hisseti kendisini. Kapıyı açtığında, yine tüm katiplerin daktilolarının başında, beyaz kağıtla siyah karbon kâğıdı arasında, ellerinde, yüzlerinde karbon lekeleri, daktilo tuşlarının çıkardığı sesler arasında, sanki savaşın en kızgın anında, kılıç kalkan ile harp eder gibiydiler.

Bu olayın üzerinden tam çeyrek asır geçti. Şimdiki neslin bu sahneyi hayal etmesi zordur. Şimdi artık bilgisayar ve tuşları o görevi yapıyorlar. Sessiz sakin. Artık daktilo tuşlarına indirilen darbelerden kırılan tırnaklar, geceleyin bilek ağrısından bölünen uykular yok.

Hâkim bey bu düşünceler içinde kapıyı araladı. Kolay gelsin diye seslendi. Sesi duyan bütün katipler anında hareketsiz kaldı. Kalem sessizliğe büründü. Hâkim beyi severlerdi.  Başlarını kaldırıp kapıya doğru bakınca sevinçle hakimlerine hoş geldin deyip kahve içmeye davet ettiler. Kalemlerde, ekseriyetle kahve ikram edilirdi. Ekserisi hanımlardan oluşan katipler ketılları ile hemen suyu kaynatıp kahve yapıyorlardı. Böylece hem zamandan hem de masraftan tasarruf ederlerdi.  Ama Hâkim bey, onlar için zamanın ne kadar kıymetli olduğunu bildiği için sadece selam verip yüzlerini görmek için kapıyı açtığını vakti olmadığını söyleyip özür dileyerek ayrıldı. Üyelerin odasına yöneldi. Her iki üyeyi de odada buldu. Buna sevindi. O zamanlar yer darlığı olduğundan ve de adliye sarayları henüz yapılmadığından her hâkime ayrı bir oda verilemiyordu.  Heyet halinde çalışan mahkemelerin iki üyesi aynı odada çalışıyordu.

Hâkim bey her iki üyeyle birlikte çalışmıştı, birbirlerini severlerdi. Hâl hatırdan sonra Hâkim bey hemen mevzuya girdi; “Sizden bir şey rica edeceğim” dedi. Dosyayı hatırlattı. Mevzuyu anlattı. Gerçeğin ortaya çıkması için adli tıbbın ilk raporuna itirazın kabul edilmesi gerektiğini, ilk raporun bozulması ve aksine rapor çıkması halinde bir masuma ceza vermemiş olacaklarını, ama tasdik edilmesi halinde zaten gönül rahatlığıyla ceza verilebileceğini anlattı. Her iki üye de çok makul karşıladılar. Ve kendi kanaatlerinin de karar vermeden önce rapora itirazı kabul etmek olduğunu söylediler. Hâkim bey oradan memnuniyetle ayrıldı.

Duruşma günü başkan önce sanık avukatına söz verdi. Sanık avukatı rapora itiraz ettiklerini, dosyaya konulan doktor mütalaasının nazara alınarak adli tıp itiraz kuruluna gönderilmesini talep etti.

Duruşmaya gelen müşteki avukatı bu talebe çok büyük tepki gösterdi.  Ortada iki tane birbirini teyit eden rapor olduğunu, dosyaya dışarıdan konulan doktor mütalaasının bir hukuki değeri bulunmadığını, Sayın başkan ve hâkim üyelerin bu itirazı red edecek basirete sahip olduğunu, itirazın reddini talep etti.

Duruşma sonunda başkanın itirazı red, iki üyenin ise kabul yönündeki mütalaası üzerine dosyanın tekrar Adli tıp Kurumu itiraz kuruluna gönderilmesine karar verildi.

Müşteki bu karara çok sert tepki gösterdi. Heyeti taraflı davranmakta suçladı. Halbuki karar verildikten sonra tarafların konuşmaya devam etmesi karara itiraz etmesinin mahkeme heyetine saygısızlık olduğunu çok iyi biliyordu.

**********

Adli tıp genel kuruluna gönderilen dosya beklenirken sanığın küçük kızı hukuk fakültesini bitirdi. Adliyede avukatlık stajına başladı. Sanık, kanser hastalığına yakalandı. Dava ikinci plana düşmüş, kanserle mücadelesi hayatının birinci sırasına yükselmişti.

**********

Yine uzun bir süre geçti.

Bir gün Hâkim bey odasında çalışırken birden kapı çalındı. Sanık, pür telaş içeri girdi. Elinde adli tıp kurumundan gelen rapor vardı. Ruhen yıkıldığı yüzünden ve her halinden belliydi. Raporu hâkim beyin önüne bıraktı. Bütün gücünü toplayarak; “Hakim bey itirazımız reddedilmiş” diyebildi. Hâkim bey, ruhen ve bedenen çöken, yorgun, bitkin ve hasta sanığa acıdı. Oturması için yer gösterdi. Sanık gösterilen koltuğa çöktü.

Hâkim önüne konan raporu incelemeye başladı. Hayretle gördü ki itiraz edilen önceki rapor itiraz kurulu olan adli tıp genel kuruluna gitmemiş. Yine ilk raporu veren göz ihtisas dairesine gitmiş. Onlar da aynı imzalarla önceki raporu yazıp göndermişler.

Hâkim bey çok şaşırdı. Bu nasıl böyle olabilir? Adli tıp Kurumu gibi saygın bir kurumdan böyle bir şeyi hiç beklemiyordu. Bunda kasıt olmadığını düşündü ve umut etti. Aksi halde, adaletin temeli yıkılmış da kimsenin haberi yok! diye düşündü. Bu rapordaki yanlışlığı bu kadar dosyanın içinden heyetin fark edebilmesi imkansızdı. İş yoğunluğundan çoğu zaman raporun sonuç kısmını okur ve ona göre bir karara varırlar. Buna göre de sanığa en az 5 yıl ceza verilmesi kesindi.

Hâkim başını rapordan kaldırıp sanığa baktı. Yüzünde hâkim beyden kendisine umut olabilecek bir cevap beklemiyordu. Hâkim bey;

“Merak etme her şey bitmiş değil” dedi ve durumu izah etti. Sanık biraz moral buldu. Gözlerinin içi güldü. Teşekkür ederek kalkıp gitti.

Yazı Dizisi: 7 bölümden oluşan bu hikâye dizi devam edecek…

Tokat: Müşteki (Birinci Bölüm)

Tokat: Soruşturma (İkinci Bölüm)

Tokat: Hâkim (Üçüncü Bölüm)

Tokat: Dâvâ (Dördüncü Bölüm)

Tokat: Rapor (Beşinci Bölüm)

——-

Serâzât.com’da yayınlanan yazı ve şiirlerin fikrî hakları ilgili yazar ve şairlere aittir. Bütün hakları saklıdır. İzinsiz kopyalanamaz.

Emin ARICI

Öğretmen, Hakim, Avukat, İlahiyatçı, Mütekaid

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu