Tunus ve Fas

Tunus ve Fas’ın, Umman, Suudi Arabistan, BAE ve Mısır gibi ülkelerden farklı hususiyetleri var. Bu farklılığın en önemli sebebi, bu iki ülkenin Fransız sömürgesine maruz kalmış olmalarıdır. Bu tecrübenin en önemli mirası lisanda müşahede ediliyor. Her iki ülkede de, Arapçanın yanında Fransızca hem resmi, hem günlük konuşmalarda yaygın olarak kullanılmakta. Bu durum, dilin bir toplum için ne denli mühim olduğu ortaya koyan bir takım sonuçlar meydana getirmiştir.

Her şeyden evvel, popüler kültür anlamında Paris’in verici, bu ülkelerinse tüketici konumuna geldikleri bir merkez-çevre ilişkisi meydana gelmiş vaziyette. Basılı ve görsel medyadan sanata, sinemadan eğitime, giyim kuşamdan gelişmeleri yorumlamaya kadar birçok hususta bu durumu görmek mümkün. Tarihe bakış açısını, ben-öteki telakkisini, hayat tarazını ve siyasi yaklaşımları Fransızca yoluyla Paris’ten akan mecralar şekillendirmekte.

Bir diğer nokta ise, bu iki ülkede iyi bir tahsil görmüş olma yolunun Fransızcadan geçiyor olmasıdır. Gerek yerli-yabancı özel okulların Fransızca olarak tedrisat yapıyor olmaları, gerekse maddi durumu iyi olanların çocuklarını eğitim için merkeze (Fransa’ya) gönderiyor olmaları önemli. Zaten Arapça eğitim yapan resmi okullar kaynak bakımından yetersiz olduğundan tercih edilmiyor.

Birer aylık seyahatler neticesinde yapılan gözlemler ve edinilen izlenimlere göre, her ne kadar siyasi iktidarlar aksini ima ediyor olsalar veya aksi cihette adımlar atıyor olsalar da; Tunus ve Fas’taki hayatlar Paris’le bir merkez-çevre ilişkisi çerçevesinde akmakta. Kaldı ki bu durum, Fas’ta kral, Tunus’ta ise cumhurbaşkanı lakaplı kralların denetim ve kontrollerinin dışında ve ötesinde vuku bulmakta.

Sömürge yıllarında meydana getirilen planlı tesirlerin neticeleri o kadar derin ve gündelik hayata öylesine nüfuz etmiş ki; giyim kuşamdan yeme içmeye, sanattan eğlence kültürüne ve sosyal hayatın her alanında vatandaşlar Paris’ten beslenmekteler. Bunda, özellikle iletişim ve medyadaki küreselleşme sürecinin de ciddi katkısı oluş.

İlk bakışta, bu ülkelerde her şey normal görünüyor: Yollar, binalar, “modern giyinen” insanlar, oteller, turistler, restoranlar, barlar, kafeler, …vs. Fakat bu normal görünenlerin dışında zikredilmesi gereken en önemli hususlar şunlardır: Siyasi iktidar ve buna bağlı olarak bütün kaynaklar bir kişi etrafında kümelenenlerce tasarruf altına alınmış. Geniş kesimler bu paylaşımın dışında ve söz hakkından mahrum. Sindirilen halkın ülkenin gelişmesi ile ilgili atılan adımların çapında veya hızında hiçbir tesiri yok. İktidarlar, bu durumu “düzen içinde ilerleme” veya “kontrollü modernleşme” şeklinde meşrulaştırmak isteyebilirler. Ancak, yürütülen “Ben yaptım, oldu” mantığı aheste gelişen ve ilerde çok ciddi problemlere yol açabilecek rahatsızlıkların tohumlarını ekmektedir. İkinci olarak, kimlik ve bu kimlik etrafında şekillenen toplumsal şuur noktasında noksanlık bulunmaktadır. Faslılık veya Tunusluluk başlı başına vicdanları veya kitleleri tam manasıyla tatmin edecek mahiyette aidiyet kaynakları değildir. Daha “medeniyetsel”, daha köklü, daha uzun vadeli ve daha kucaklayıcı kimlik tanımlamalarına ve hedeflere ihtiyaç vardır.

Siyasi dönüşüm ve modernleşme bakımından, 20. yüzyılın başlarından itibaren benzer süreçler yaşayan ülkelerle 21. yüzyılın başında bu tecrübeyle karşı karşıya olan ülkeleri elbette ki aynı neticeler beklemiyor olsa gerektir. Bahse konu olan her iki ülkede de, siyasi anlamda kat edilmesi gereken çok yol bulunduğu görülüuor. Kral ve Cumhurbaşkanının kendilerine tahsis ettikleri muazzam saraylarda yaşamaları, her biri kendi ülkesinde neredeyse her odaya kendi resimlerini astırmış olmaları, vatandaşlarının bir kısmı sefaletten can çekişirken, mutlu bir azınlığın akıl almaz refah içinde yaşamaları… vb birçok problem mevcuttur.

İslamlık, Araplık, ulus olmak ve modern olmak arasında bocalayan toplumlara istikamet vermek yine referansını o toplumun öz değerlerinden alan ve o halk adına düşünenlerce mümkün olabilir.

(* 2009 yılında bu iki ülkeye yapılan seyahatler sonrasında,  kaleme alınmıştır.     

——-

Serâzât.com’da; sadece Necip YILDIRIM’ın şiir ve makaleleri yer almaktadır. Bütün hakları saklıdır. İzinsiz kopyalanamaz ve neşredilemez.

Ads