Kahire denilince akla gelen ilk şey Piramitler. Tıpkı Mısır denilince Hüsn Mubarek’in akla gelişi gibi.
Kavalalı Mehmet Ali Paşa yumruğunu masaya vurucasına Türk damgasını vurmuş şehre. Ne piramitler, ne sömürgeciler,
ne el-Ezher, ne de müstebit rejimler değiştirebilmiş bu hakikati.
Nil Deryası şehri değil, zengin ve fakiri bölmüş derinlemesine. Zaman aktıkça derinleşmiş uçurum.
ABD himayesindeki eli silahlı ve parlamentolu mesut bir zümre ülkenin kaymağını yemekte. Öbür tarafta, yüzde yetmişin içinden olanlar başkentteki apartmanların merdiven altlarında yaşayacak kadar sefil.
Ülkenin en büyük problemi Kahire’nin şahsında tecessüm etimiş: Kimlik bunalımı!
Antik Mısır, Arap, Müslüman, Afrikalı ve modern (laik-Batılı) arasında bir bocalama. Kavşak noktası diye övünenler çıkabilir, ama birçok kimlik arasında bir kavşak veya bir köprü olmak başlı başına bir şey ifade etmez. Sadece köksüz ve vizyonsuz bir toplum böyle bir avunmanın arkasına sığınabilir.
Rivayete göre, Napolyon Kahire’ye geldiğinde; üstünlüğünü tescil ve halkı aşağılamak için bir firavunu temsil eden heykelin burnunu uçurtmuş. Bugün ise, burnu uçuran da, burnu uçurulan da aynı vatanın evlatları.
Dile kolay! Otuz yıldan beri dağda bayırda aynı kişinin fotoğrafları asılı. Mübarek neredeyse rüyalarına girecek Mısırlıların. Memleketin ufkunu kapkara bir bulut gibi kapatmış.
——-
Serâzât.com’da; sadece Necip YILDIRIM’ın şiir ve makaleleri yer almaktadır. Bütün hakları saklıdır. İzinsiz kopyalanamaz ve neşredilemez.