
Hayrolsun…
Bir tarafta Cuma günü hınca hınç dolan camiiler, diğer tarafta ‘hemen ertesi gününde’ Pazar tatilinden istifâde Cumartesi dolan gece eğlence mekanları… Televizyonlarda belki ölüm döşeğinde olan, pek değerli ‘Türk-İslâm’ kültürünü ve o asil ecdâdı iyi-kötü anlatmaya gayret eden tarihi diziler fakat birkaç kanal ileride o değerlinin fütursuzca canına kastetmiş de tabutuna son çiviyi çakarmışçasına milletin önüne çıkartılan yalan, dolan ve entrikalarla süslenmiş filmler ve diziler… Başka bir kanalda bir spikerin beyazlar içinde bir hocaya; inanmadığı, küçük aklıyla beğenmediği, inanmadığı dinin hükümlerini sorduğu bir program…
Bütün bunlara ilaveten, bir tarafta gençlerin edepsiz olduğundan, zinâya düştüğünden yakınan aklı başında görünen insanlar; diğer bir tarafta gençlerin aile kurmasını bir lüks olarak idrak eden; zorlaştıran aile büyükleri, insanlar ve fıska teşvik eden bir hayat nizamı… Bir tarafta her yerde uğruna ölüp bittiğini dile getirdiği sevgilisiyle el ele gezen çiftler, diğer bir tarafta boşanma davalarından kafasını kaşıyacak vakti olmayan mahkemeler…
Maalesef satırlara sığmaz, ufku görünmez misaller deryasından birkaç damla daha serpmek iktizâ ederse; bir tarafta ağzından hakaretler saçarak milleti güldüren, milletin en kıymetli cevherini(imânını) çalan programlar tertip edip fütursuzca konuşanlar… Bir diğer tarafta o programlarda güle oynaya gördüğümüz imânın alâmetini başında gezdiren kadınlar… Bir yanda ‘bütün zevkleri bıçak gibi kesen’ ölümün ana tema olarak işlendiği bir dizi fakat diğer bir tarafta rağbet edilen ve rekorlara imza atılan dizi içindeki şarkılar… Bunlara ek olarak; üniversite köşelerindeki tozlanmış mescidler, kitaplıklarda tozlanmış kitaplar, ‘kıraatsiz’ kıraathâneler, içi boş; hiçbir mana ifade etmeyen süslü cümleler, kendini teşhir etmeye gayret eden tesettürlüler, namaz kılmayan müslümanlar…
Mâmâfih; sâîr müslüman milletlerin, Osmanlı bakiyesi olarak gördükleri ve zihinlerinde bu memlekete biçtikleri kaftan; bu memlekete birkaç beden büyük gelir fakat ne yazık ki bu milletin çok da umrunda olmaz sanıyorum zîrâ bu millet çoktandır üryan gezmeyi tercih eder olmuş. Torunlarımız ifsâda uğramasın, kültürlerine, dinlerine sahip çıksınlar diye canlarını, mallarını ortaya koyarak şehit olan o güzel insanların torunları bugün haddi aşmakta ve ifsâdda yarışır olmuş. Bu yarışa iştirâk edenler önünü alamayıp baştan başa felâkete sürüklendiği gibi; gelenek ve kültürüne, imanına sadık olan ve bu ‘edepsiz yarışa’ iştirâk etmeyen pırlanta misâli gençler de maalesef kendini yalnız ve çaresiz hissetmekte; hakir, aşağı, soğuk gibi tabirlerle yaftalanmaktan kaçamamaktadır.
Yazarımızın âcizâne nazarında; îmânına, inancına, hayâsına ve canına kastedilen bütün insanlar mazlumdur. Bir tarafta bizim çokça duyduğumuz insanlık, hak, hukuk, medeniyet sözlerini ihtiva eden onca sloganlar, atılan nârâlar varken diğer bir tarafta o sloganları dahi duyamadan ölen mazlumlar vardır. Fakat bütün bu tezatlar tabîdir; İslâmiyetin lâyıkıyla yaşanmadığı bir beldede muhakkak mazlumlar olur. Şundan ümîdimiz vardır ki bu sancılardaki artış bir doğumun habercisidir. Belki bir şeylerin değişmesine bu bir avuç mazlumun gözyaşları sebep olur. Âheste mi yoksa ansızın mı bilinmez, hayrolsun…
Bir hurûşiyle eder bin hâne-i ikbâli pest
Ehl-i derdin seyl-i eşk-i inkisârın görmüşüz.
~Nâbî
—————————————
Serâzât.com’da yayınlanan yazı ve şiirlerin fikrî hakları ilgili yazar ve şairlere aittir. Bütün
hakları saklıdır. İzinsiz kopyalanamaz.